Google
 

6 Ekim 2007 Cumartesi

Gökhan Özen Yazıları 2

BİR YANI ROBİN HOOD ÖTE YANI DON KİŞOT!!! Gözlerinin dağınık halini en çok çocukluk yıllarındaki arkadaşları bilirdi.Bir de annesi. Uykulu olurdu okul sıralarında bile.Akşamları düşlerini de fırçalardı, dişlerini fırçalarken.Çocuk saflığını doldururdu süt bardağına. Bir gün beden eğitimi dersi okulun bahçesinde yapılıyordu.İlkokulun son sınıfındaydı o sıra.Şöyle bi uzanayım dedi,bankın üzerine.Uyuya kaldı.Çocuklar için bütün uykular bir masaldı zaten.Sınıf arkadaşları bile kıyamadı onu uyandırmaya, ya da onlarda kendi masalındaydı belki. Üç ders geçti, Gökhanın uykularının arasından.Kaç peri geçti, kaç melek kim bilir! Ve öğretmeni okul çıkışında fark eti bu yokluğun bedelini, saçlarını okşayarak ödedi 11 yaşındaki Gökhan'a... Bayramları çok severdi Gökhan.En çokta bayram sabahlarında babası tarafından uyandırılmayı. "Bu gün bayram, erken kalk" derdi babası.Şarkılar söyleyerek uyandırırdı çocuğunu.Ninni gibi gelirdi bu şarkılar, gözlerini uykuya kapatırdı Gökhan.Sonra ikinci perde açılırdı, bayram sabahlarında.Paranın şıkırtısı başlardı babanın elinden Gökhan'ın kulağına uzanan. Derin uykudaki Gökhan'ın aniden uykusu kaçardı. Paranın notaları mı farklıydı neydi? Gökhanın gözleri kepengini açardı. KUŞLAR İÇİN BAHSE VAR MISIN? Bayramların yaz mevsiminlerine geldiği dönemlerde, denizi gören bir yazlıkları vardı da, oraya giderleri.Denizi görürdü evleri. Denizin üzerindeki kuşlarla iddiaya girerdi babasıyla.Sağdan sola uçan kuşları Gökhan tutardı, soldan sağa uçanları babası.Kimin kuşları, diğerinin tarafına geçerse o kazanırdı iddiayı.Saatlerce uçan kuşları sayarlar, kim kazarnırsa parayı o alırdı. Gökhan'nın kaybetmesi ne mümkün. Babaların yüreği en anlamlı define değil midir? Geleneklerin içindeydi Gökhan.O yüzden aile hayatına müthiç bir düşkünlüğü var.kalabalık aile gerçeği onu her şeyden çok ısıtıyor. "Neden?" diyorum da, kitaplarda kalan güzellikleri yaşatmak amacında olduğunu söylüyor bana. Geleneklerin içinde kalırken... Geçmişin güzelliklerini anlatan bir nine, üstelik sürekli güldüren.Babasıyla geçen yıllarda daha bir arkadaş olmanın getirdiği rahatlık.Abisiyle kavga ettiği günlerin bugün gülümseyerek paylaşılmasındaki tat, annenin yol arkadaşlığı, sonsuz hoş görüsü ve ortalığa yayılan mis gibi sevgi kokusu. "Sevgi dolu aileler, ülkeninde geleceğidir" diyen Gökhan'ın, dünlerden bugünlere uzanan yolculuğunda beslendiği en anlamlı gerçek belki. O yüzden hayatın içinde bazen Don Kişot bazen Robin Hood! Orta okul yıllarında yanındaki arkadaşına okulun kavgacı gençleri saldırmıştı.Gökhan, arkadaşının 7 kişi tarafından dövülmesine dayanamayıp midahale etmiş, karşı saldırıya geçmişti.Öbür yarısı olmayı seçmişti arkadaşının. 7 kişinin arasında ne kadar olabileceğini bile düşünmeden. Oysa arkadaşı klasik marşlan eşliğinde toz olmayı seçmişti de Gökhan yeni avı olmuştu 7 gencin. Hayatının en anlamlı haksızlığıyla tanışırken, 10 yıllık arkadaşına yabancı kalmayı ilke edindi. Don Kişotluk ruhunda vardı da, Robin Hood luk yokmuydu sanki. Lise yıllarında TED Ankara Koleji kantinde büfeciyle yakışıyordu hep.Aynı dili konuşamıyorlardı adamla.Galiba zalimdi büfeci, bir o kadar da sevgisiz. Arkadaşlarıyla birlikte bir plan yaptı.Yüreğindeki kapının mührünü kapoarıp, hayatında ilk defa elini kendine ait olmayan bir şeye uzattı. İçinde 50 adet gofret bulunan kutuyu alıp kaçtı.Gökhanın minik bedeninden kalkan bir uçak, bir dersanenin içine kondu. O dersanede kolejde okumayan öğrenciler vardı.Gofretlerin birine bile dokunmadan hepsini o çocuklara dağıttı.Zaman dardı, Gökhan ve arkadaşlarının yürekleri kocaman. O gofretleri dağıtırken sırılsıklam bir güzelliğin, sualtı müziğini dinliyordu sanki...

Hiç yorum yok: