1. VİTRAYIN TARİHÇESİ VE GELİŞİMİ
Camın tarihi çok eski devirlere uzanır. Arkeologların yaptıkları kazılarda Neolitik çağlara ait cam veya cama benzer maddelerden yapılmış süs eşyaları bulunmuştur. Fakat camın ilk önce nerede ve kimler tarafından yapıldığı ortaya konulamamıştır.
"I. yüzyılda Pliny'nin hikayesine göre cam Fenikeli tacirler tarafından bulunduğu söylenmektedir. Suriye'deki Caraıelus Tepeleri arasında, bataklık bir bölge vardır. O zamanlar Belus Nehri bu bataklıktan başlayarak Ptolemars eyaletine yakın bir yerde denize dökülür.
Tacirler Belus kıyılarına taşıdıkları nötron (Soda karbonatı) yükleriyle kamp kurarlar ve kamp ateşinin üzerine koydukları yemek kaplarını nötron bloklarla ateşin üstünde tutarlar. Ertesi gün uyandıklarında çok şaşırırlar. Ateş nötron ve kumu eriterek o ana kadar görmedikleri camı oluşturmuştur.
Bununla birlikte bulunan en eski cam parçaları bu buluştan birkaç yy. öncesine aittir. Mısırlıların üfleyerek cam eşyaları bulma yönteminden sonra gelişmiş ve yayılmıştır. Üzerinde tarihi yazılı en eski cam M.Ö 1551-1527 yıllarında yaşayan Firavun Amen Hatep'e ait bir boncuktur. Bu da Mısırlıların teknik yönden ne kadar ileri olduklarına işaret etmektedir.
1.1. Vitrayın Doğuşu ve Batı'daki Gelişimi
Arkeologların yaptıkları kazılarda sığınmak amacıyla kullanılan yapılara rastlanmıştır. Bu sığınaklarda ışığı ve havayı alabilmek için delikler açmışlar ve günlük ve mevsimlik hava değişimleri yüzünden tamamen yada kısmen bu delikleri çeşitli gereçlerle örtmeye çalıştıkları görülmüş, bunun içinde taş, alçı, ahşap ve madenden parmaklık ve kafesler, yine ahşap,maden, deri, kumaş vb. malzemelerden kapak ve panjurlar yapmışlar böylelikle yağmur, kar, rüzgar, toz, duman, sıcak,, soğuk, hayvan ve böceklerden korunmuşlardır.ü
İlerleyen zamanla birlikte estetik duygusuna sahip kişiler çeşitli geometrik şekiller kullanarak, değişik örneklerle, motiflerle, materyallerini geliştirerek düzenlemeye başlamışlardır. Saray ve köşklerde değerli ve aynı zamanda ışık geçiren taşlar kullanılmıştır (elmas, zümrüt, vb.). Böylece vitray ortaya çıkmış, ilkel ve öncül örneklerde doğmuş oldu.
1.1.1. Roze pencere
Gül biçimi desenlerle süslü yuvarlak pencerelerdir. Avrupa mimarisine Fransız katkısı olan bu büyük yuvarlak pencerelerin merkezinde İsa ile edebiyat ve sonsuzluğu mükemmel bir uyumla belirlemektedir. Gotik mimarinin gelişimiyle bu pencereler önemli bir özellik kazanmışlardır.
1.1.2. Rönesansın etkisi
Rönesansla birlikte 1400'de matbaanın bulunuşu, tahta kalıpla basılmış resimleri yaygınlaştırdı. Bu olayda vitray sanatını etkiledi. Çünkü popüler desenler bir sanatçı olmaksızın bir boyacı tarafından yeniden üretilebiliyordu.XV. yüzyılın sonlarında zararlı olan Rönesans ustalarının etkisi, gelişimi 300 yıldan daha uzun olan yeteneklerin kaybolmaya başlamasına neden olmuştur.
Vitray ustalığında daha düşük bir azalma görülen XVII. yüzyılın 2. yarısında hanedan armacılığına ait resimli boyamalar ortaya çıkmış Avrupa'da XVIII. yüzyıldan itibaren kullanılmıştır. XVIII. yüzyılın sonlarında vitraya olan ilgi oldukça düşüktü ve daha önceden yapılmış eserler bakımsızlıktan ve gerçeğe benzemeyen restorasyonlardan dolayı zarar görmekteydi. Fakat bu yüzyılda vitraya olan ilgideki küçük bir ateş sonraki yüzyılda olağanüstü bir aleve dönüşmüştür.
1.1.3. Almanya'daki gelişmeler
Werden, Dijonda, Bergen'de Reim kadetralin en eski renkli vitray kalıntılarına Almanya'da rastlanır. Biri Lorschta IX. de küçük şekillerle süsleyen cam eşyalar vardı. Camlar kurşunla çerçevelenmiş, killerin içinde renklendirilmiş bir çok "gırzay" tabakalarıyla boyanmıştır. XVI. yüzyıla kadar taslak çıkartmaya yarayan siyah beyaz tekniği kullanılmıştır. Daha sonra kurşunlanıp birleştirilip lehimlenen vitraylar demir çubuklar arasına yerleştirilerek kullanıldı. 1827'li yıllarda Alman vitraycılığı İtalya sanatından etkilenmiş vasat, sadece İncil'e yönelik eserler verilen bir sanat olmuştur. Barok ve Rokoka stilindeki zengin ve heyecan verici eserleri Amerika ve İskoçya'da dahil olmak üzere Avrupa ülkelerine ihraç edilmiştir. Bu eserlerin birçoğu yaşanılan iki Dünya savaşı sırasında kaybolmuştur.
Savaş sonrası Alman vitrayı sanatçılarından Georg Meistermann, savaş öncesi ve sonrası vitray sanatçıları arasında bir bağ kurmuştur.1952'de Köln'de Batı Alman Radyo istasyonu İçin oluşturduğu azametli pencere büyük bir yankı uyandırdı.
Devrin diğer yetenekli sanatçıları ise; 1983’de Manster Hilltrup'taki Polis Akademisinin pencerelerini savaş sonrası Alman vitrayının tipik özelliklerine uygun olarak yapan Joachi'm Klas ve Jochem Paensgen ve Zarif desenleri vurgulayan Wilhelm Buschulte’dir.
1.1.4. Fransa'da Vitray
Fransa'da XII. Yüzyıla ait birçok vitray bulunmuştur. Minyatüre benzeyen Roma üslubundaki vitraylar Mans Katedral'inde ve Angeriste Gargilesse-Dampresre'de, Vendöme'da bulunmaktadır. İle-de-France'to Jaint Denis'in XII. Yüzyılın ortasında büyük bir vitray merkezi olduğu sanılmaktadır.
Fransa'da kilise vitrayları her iki dünya savaşında da zarar görmüş, ortaçağa ait birçok pencere korunmak için sökülmüş, kilise ve katedrallerin çoğu tamamen yıkılmış, ayakta kalmayı başaranların ise çıkarılmamış pencerelerinin büyük bir kısmı savaşta kaybedilmiştir.Sanatçılar iki savaş arasında, 1919'da kurdukları "Ateliler d'Art Jacre" gibi vitray sanatı atölyelerinde toplanıp zarar görmüş camların restorasyonuyla ilgilenip, bu arada yeni fikirler geliştirmişlerdir.
Jean Hebert-Stevens o dönemin en beğenilen atölyesine sahipti ve 1927'de Oussuarre de Douaumonf taki kilisenin işini yapmadı için istek gelmiş ve o Georges Desvallieres'i desinatör olarak yayına almıştır. 1937'de birçok ünlü vitray sanatçısına Notre-Dame-de Toute-Grace Kilisesinin dizaynı için çağrı yapılmasıyla, farklı stillerin birleşiminden doğan ama tam anlamıyla başarı gösteremeyen yeni dini vitray yorumu oluşturulmuştur. Bu da dini vitray camlarında soyut tarzın kullanımına yönelik bir başlangıç olmuştur.
1.1.5. Amerikan Vitray Çalışmaları
Eski Amerikan kolonilerinde çok az sayıda olan cam ustaları ülkedeki yetersizliklerden dolayı bu konudaki becerilerden yoksundular. Çoğunluğu İngiltere'den gelen sanatçıların Avrupa gelenek ve modasını getirmesiyle gerçek anlamda vitrayın ne olduğu anlaşılmış ve bununla ilgili bir okul açılmıştır. Amerika, Avrupa'nın savaş sonrası sanatçıları ve desinatörleriyle kıyaslanabilecek etkili isimlere sahip olmakla birlikte, daha çok vitrayın mimaride kullanım yollarım araştırmıştır. Bunun en iyi örneği 1960'larda Robert Sowers tarafından yapılmış Kennedy Havaalanındaki Amerikan Hava Yollan Terminalinin 650 m²lik cam duvarıdır. Bu yıllarda Amerika'da renkli camlara yönelik canlı ve popüler bir hareket yayıldı. Hareketin verdiği mesaj basitçe, vitrayın zevkli olduğuydu.
Louis Comfort Tiffany adlı genç bir sanatçı 1880 yılında kendisi gibi çalışmalar yapan John la Forge ile tanışarak birlikte "Favrile" olarak adlandırdıkları yeni bir cam ürettiler. " Favrile" cam kendisinin ve diğer renklerle yol yol boyanmıştı ve renk güçlü olup ihtimaller sınırsızdı.Gökkuşağı görünümündeki bu taşa " Opalescent" (ışıklan renk renk yansıtan) adı verildi. Çok kısa sürede popülaritesi Amerika'dan Avrupa'ya yayıldı.
Resim ve Sanat stüdyolarının en iyi camı kullanmak istemeleri sonucu parlak renklerle ince zarafeti birleştiren yeni bir cam üretildi. Bu camın özelliği merkezinin kenarlara göre daha kalın olması ve bu şekilde ortada daha yoğun bir renk yaratmasıydı. Bu yeni camın kullanımı, kurşun ara çerçeveleri kompozisyonun daha önemli bir parçası haline getirdi. Duna keza pembe, mavi, altın pembesi ve zümrüt yeşili gibi güçlü ve canlı renklerin kullanımı Resim ve Sanat vitrayında ayırt edici bir özellik olarak belirdi. Bu cama ise "Jlab Cam" adı verildi.
Amerika'da yüzyılın değişimi sırasında en önemli nokta, Opalescent camların kullanımıydı. Mimari Rönesans, güçlü ve net çizgilerin kullanıldığı ince klasizme doğru ilerliyordu. Bu devirde her ne kadar Louis Tiffany, kiliseler için kendine özgü dizaynlarda, pencereler ürettiyse de kilise vitrayları genellikle Gotik geleneğine bağlı kaldı.
Amerika'nın Avrupa'daki büyük savaşa girmesiyle Opalescent, cama olan rağbet düştü. Aynı şekilde vitraylarla dekore edilmiş muazzam büyüklükte evler inşa etme coşkusu azaldı ve bunun yerini dış mahallelerde küçük evler aldı. Bu olayın çok fazla renkli cam kullanımına karşı duyulan tepki ile birleşince, vitray eserleri moda dışı ve istenmez oldu.
Kilise geleneğinin yıkıldığı dönemlerde Opalescent camlara duyulan ilgi sona ermiş ve yeni bir Neo-Gotik stil ortaya çıkmıştı. Avrupa'da olduğu gibi burada da, resimli kilise pencerelerinin tek düze geleneğinin sınırlamalarından kurtulmak için, entelektüel ve estetik bir hareket geliştirdi. Çoğu Hıristiyan olmayan sanatçılar tarafından soyut tarz ve sembolizmle camlarda, hızla değişen dünya şartlarında barış ve düzeni anlatan motiflerle kilisede yeni bir amacı ifade etmişlerdir. Hıristiyan olanlarda bu yeni sanat şekli içinde tinsellik konusunu işlemeye başlamışlar ve böylece yeni bir vitray kavramı ortaya çıkmıştır.
Bununla birlikte geleneksel resimli stil ve boyama, Almanya'da çok az olmakla birlikte İngiltere ve Amerika'da hala geçerliliğini koruyor ve bunun en iyi örnekleri İrlanda'nın kuzeyinde yüzyılın ilk yarısı içinde kendini göstermektedir.
1.1.6. İngiliz Vitrayının dönemleri
İlk saf diğer ülkelerdeki vitraylardan etkilenmemiş İngiliz vitrayını belirleyebilmek oldukça güç bir iştir. Bu dönemde çok az miktarda cam vitray üretilmekte ve renkli camlar Avrupa'dan getirilmekteydi. En eski vitrayın 1178'de tamamlanan Cartenbury Katedralindeki kuzey gülü penceresi olduğu sanılmakla birlikte, York Manastırında 1150'lerden kalma daha eski örneklerin var olduğu da düşünülmektedir. Büyük İngiliz katedralinin kurulması ve önemli Sakson kiliselerinin büyütülmesi monastik manastırların azametiyle rekabet başlattı. Zengin vitraylar, mütevazı mahalle kiliseleri de dahil olmak üzere komşularını ve cemaatlerini etkilemek için kısa bir zamanda tüm camlar dolduruldu.
Buna karşı inzivaya çekilmiş kişiler kilisede çok fazla süs olmasının insanın aklını çeldiğini iddia ederek, 1134 yılında kiliselerinin pencerelerinde sadece düz cam kullanılabileceğini ilan ettiler. Bunun sonucunda "grisaille" olarak bilinen gri / yeşil renkte basit geometrik ve doğal desenlerden oluşan dizayn gelişti. Bu çalışmanın en iyi örnekleri York Manastırında bulunan 5 Kız kardeş Penceresi Hereford Katedralinde yer alan Lady Chapel penceresidir.
John Piper'in dizayn ettiği vaftiz bölümündeki pencere, katedral 1962'de takdis edildiğinde büyük ilgi uyandırdı ve ingiliz vitrayı bir atılım gerçekleştirerek önceki yargılan kırıp kendini geliştirmeye başlamıştır.
1.1.7. Türklerin vitrayla tanışması nasıl oldu?
Osmanlılar 16.asırda kendi dinî mekânlarına vitrayı ulaştırmışlar. Osmanlı'da vitray Hıristiyanlardaki gibi dini temaları işleyemediği için, Osmanlı dini mekânlarında cam, bir süsleme unsuru olarak kullanılmıştır. Birleştirme unsuru da farklı; Batı kurşun kullanıyor, bizimkiler alçı Maalesef, ağının bağlayıcılığı hem çok zayıf, hem büyük bir yüzeyi perdeler, maskeler Camın geçirgen yüzeyi azalmış olur. Alçı vitrayın bir zaafı bu. ikincisi;bakım ve restorasyonunun fevkalâde güçlüğü. Alçı vitray demotabl değildir. Kimse onu söküp, iskele kurup, bakımını yapamaz. Alçı vitray en olgun dönemini 18-19. asırlarda yaşamış. Bugün ise çok yozlaşmış durumda. Dinî mekânlarda vitray kullanımı konusunda bu arada başka bir şey daha söylemek istiyorum. Hat sanatı Osmanlıda fevkalade geliştiği halde -ki İslâm aleminde en gelişmiş hat bizdedir-vitray teknolojisiyle bütünleştirilememiş. Sanatçı zamanında bunu kullanmak istemişse de, alçı vitrayla başarısız olmuş. Ama, hat sanatını kurşun vitraya uyguladığınızda çok başarılı oluyor, Tifanny tekniğiyle çok daha iyi çözümler bulmak mümkün tabii.
1.1.8. Vitrayla ilgili çeşitli dönemlerdeki yaklaşımlar
İngiltere ve Avrupa'daki Resim ve Sanat hareketi vitray çalışmalarını etkilediği zamanlarda Louis Comfort Tiffany'nin eserleri Amerika'da büyük ilgi uyandırmaya başladı. Kendisine ait Opalescent camı kullanarak 1885 yılında Samuel Colman ile Tiffany Cam Şirketini kurdu ve stili tüm ülke de moda haline gelip ünü Avrupa'ya yayıldı. New York'ta bir çok önemli işi üstlendi.
Tiffany'nin vitrayları ilgi çekti ve birçok ünlü, zengin kişinin evlerinin vitray işlerini aldı. Özellikle kendi Opalescent camını kullandığı ve üzerinde milli amblemler bulunan parlak renklerden oluşan paravana yaptığı Başkan Chester Arthur döneminde Beyaz Saray'ın dekorasyonuyla mesleğinin zirvesine ulaştı.
Fransa'da Samuel Bing ile tanışıp Paris'te birlikte çalıştılar. 1892'de güçlü ve ayrılmış renkleri mücevher benzeri küçük cam parçalarının kullanımı ve serbest akıcı tarzıyla sade bir dekorasyon olup yeni resim anlayışı olan herkesi memnun etti.
Samuel Bing, 1895'de Paris'te pencereleri Pierre Bonnard Edouard Vuilland ve Ker-Xavier Roussel'in dizaynlarına göre Tiffa tarafından yapılan "La Maison de L'Art Nouveau adında bir dükkan açtı ve dükkanın adını taşıyan yeni bir sitil ortaya çıktı. Bu sitil; Girdap şeklinde dönen asimetrik naturalizm, bir kamçı ucuyla sona eren net yılansı çizgiler zarif, duygulara hitap eden bayan figürleri ve abartılmış çiçek ve diğer organik motiflerle karakterize edilebilir.
Yeni ticari binaların ve mağazaların bu sitil ile şık bir görünüm kazanabilmesi işlemleri hızlandırıldı ve vitray binalar da temel eleman haline geldi. Kiliseler ve hatta orta sınıf evler bile pencerelerini doldurmak için vitray talep etmeye başladılar.
Çağdaş vitray sanatının en güzel örneklerini yaratanlardan biri olan Chagall, ilk vitray penceresini 1957 yılında Assy'de kurulduğunda 70 yaşındaydı. Diğer sanatçılardan bağımsız kalmış ve sanata eşsiz katkıları, heyecan verici ve sürekli bir etki yaratmıştır.
Assy'den sonra yaptığı en önemli çalışma 1960 ve 1965 yıllan arasında Metz'deki katedral için yaptığı çalışmadır. 1962 yılında Kudüs'teki Hadassah Tıp Merkezi için 12 pencere üretmiştir. Yahudi sanatında yasak olduğu için insan resmi yapmaktan kaçınmış, insan karakteristiklerine sahip sembol ve hayvanlar resmetmiştir.
John Piper 1962'de Coventry Katedrali için dizayn ettiği vaftiz bölümündeki büyük pencere İngiliz vitray dizaynında bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Piper İngiliz geleneğinden çok Fransız geleneğinde dizaynlar ve kartonlar üretmiş fakat bunların cama uygulanmasını Patnck Reyntiens'e bırakmıştır.
Vitray Sanatı, esintisini dinden alan Avrupa'nın ortaçağa ait büyük kilise binalarının süslemesinde ortaya çıkmıştır. Fakat Neo-Gotik sitilinin hızlı gelişimi dini olmayan bir vitray ihtiyacı doğurdu. Binalarda bol miktarda süsleme ve dekorasyon yer almaya başladı ve tahta, taş veya tuğla işi pencereler özenle hazırlanmış renkli camlarla birleştirildi.
Amerikalı tanınmış mimar Louis Sullivan vitrayı geniş ölçüde kullanmıştır. Sullivan ve Frank Lloyd VVright binalarda vitrayın ahenkli ve fonksiyonel kullanımını farketmişlerdir.
XIX. yüzyılın başları ile I. Dünya savaşı arasındaki yıllarda, vitraya olan ilgi rağbet azalmaya başladı. Frank Lloyd Wright'm Prairie sitili evleri bu konuda bir sondur ve bundan sonra yeni mimar ve desinatörler renkli cam kullanımından uzaklaşmışlardır. 1904'de Başkan Roosevelt, Tiffany'nin Beyaz Saray'daki vitray çalışmalarının sökülmesini emretmiş ve dini binalara yönelik olmayan vitray çalışmaları giderek azalmıştır. Art Nouveau dekorasyonuna duyulan rağbette azalarak yerini serbest-akıcı tarzda naturalistik Art Deco sitiline bırakmıştır Bu sitil geometrik ve köşeli motifleriyle, o dönemin daha az gösterişli ve fonksiyonel mimari tarzına daha iyi uyum göstermiştir.
Vitrayla ilgili bu düşüş sırasında Almanya'da vitraya karşı taze ve canlı bir yaklaşım görülmekteydi. Soyut ressam Jan Thorn Prikker'in çalışmaları etkili ve kalıcıydı. Basit renk ve biçimlerle sade bir sitil geliştirdi. 1932'de ölümünden sonra Anten Wendling ve Hemnch Camperdonk, soyut Alman vitrayının etkilerini sürdürüp bu sitili savaş sonrası elde ettiği üstün pozisyona taşıdılar.
1.2. Osmanlı Döneminde Vitray Sanatı
İslam mimarisine cam, pencere vitrayı olarak girmiş, kadeh, sürahi, kandil, tabak gibi günlük yaşantının gereçleri olarak geniş ölçüde kullanılmıştır. İslam sanatında cami İşleri XII. Yüzyıl sonlarında Memluklu ve Eyyubi devirlerinde en parlak devresine ulaşmıştır. Türk sanatı içinde camın kullanıldığı Orta Asya' da yapılan kazılar sonucu ele geçen cara parçaları ile açıkça görülmektedir.
Anadolu' ya gelip yerleşen Selçuklular cam eşyayı da beraberlerinde getirmiştirler. Selçuklu mimarisinde genelde Artuklular da görülen şemsiye denen camlar kullanılmıştır. Selçuklu yapılarındaki cam işlerinin çok iyi geliştiği de pencerelerdeki bazı izlerden anlaşılmaktadır. Bu devir mimarisinde cam abidevi yapılarda binaları aydınlatmaktan ziyade dekoratif bir güzellik veren Filgüzü desenli, alçı pencereler kullanılmıştır. Selçuklularda bu işçiliğe Revzen denilmektedir. Konya ile Beyşehir Gölü batısında Selçuklu Sultanı Alaadin Keykubat (1219-1237) m yaptırdığı Kubat - Abad Sarayları kalıntılarında, saray odalarını dolduran molozlar temizlenirken, saray pencerelerine ait ve çoğu yuvarlak ve çoğu bombeli pek çok renkli cam parçası bulunmuştur. 1965 yılında Kubat - Abad' ta yeniden yapılan kazılarda yine bol miktarda mavi, yeşil, san, kahverengi renklerdeki kalın kenarlı yuvarlak bu cam parçalarının kalın alçı gözeneklere yerleştirilerek vitray halinde sarayı süslemiş olacağı düşünülmektedir.
Osmanlı cam işleri önceleri Selçukluların etkisi altında gelişip daha sonra kendine özgü yeni bir üslup meydana getirmiştir. İstanbul fethinden sonra Osmanlıların cam imalat merkezi olmuş ve cam sanayi büyük gelişme göstermiştir.
Özellikle bu gelişmeyi renkli pencere camlan ile kandiller, sürahiler, vazolar, fincanlar üzerinde görmek mümkün XVI – XVIII. yüzyıllarda İstanbul' da yapılan cam İşlerinin ünü diğer ülkelere de yayılmıştır. Cam imalatından ayrı olarak bazı dış memleketlerden de ithalat yapılmıştır.
Osmanlı döneminde birçok cam atölyesi bulunduğu halde büyük tabaka cam dökülmesi mümkün olmamıştır. Çubuklu ve Beykoz' da bulunana cam atölyelerinde iyi kalite cam ve billur cam eşyalar üretilmiştir. Özellikle " çeşni bülbül " denilen vazo türüyle büyük ün yapmışlardır. Düz cam, renkli cam ve billur cam olmak üzere3 tür cam üretilmiş ve Revzen-i menkuş (nakışlı pencere) uygulamaları yapılmıştır. Büyük pencere düzeylerinin kaplaması için, küçük boyutlu cam parçalan bir kayıt sistemi içinde bir araya getirilerek kullanılan bir teknik olan Revzen-i menkuş cam dökme tekniğinin gelişmesi, renkli camların dökülmesi, cam kesimini kolaylaştıran aletlerin ortaya çıkmasıyla bu pencereler çok değişik tekniklerde yapılır olmuş ve böylece kendine özgü bir sanat dalı olmuştur. İşlevsel görevi yanı sıra dinsel yapıların iç süslemelerinde vazgeçilmez bir öğe olmuştur.
Osmanlı döneminde, öbür sanat dallarında olduğu gibi alçı revzenlerin en iyi örnekleri XVI. yüzyılda görülür. Bunlarda nar çiçeği, lale, karanfil gibi klasik süsleme sanatının en kendine özgü motifleriyle geometrik süslemeler büyük yer tutar. Bu dönemin en başarılı revzenleri arasında günümüze ulaşan en ünlü Örnek İstanbul Süleymaniye.
İstanbul’un üç sarayına renkli camın penceresinden bakış
1.3. DÜZCAMIN BEŞYÜZ YILI
Renkli cam eşyanın eski çağlara uzanan tarihine karşılık,pencere camının ömrü topu topu 500 yıl.İlk pencere camı kalın ve kunt duvarların aksine küçük,ince ve dayanıksız iken;giderek kalın,dirençli ve büyük yüzeylere ulaşmış.Pencere camının renklenip çiçeklenen beş asırlık tarihi, Topkapı, Dolmabahçe ve Yıldız Saraylarında görebiliyoruz.
Prof.Önder KÜÇÜKERMAN
MSÜ Mimarlık Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölüm Başkanı
İstanbul'da 500 yıldan bu yana yapılmış olan Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve Yıldız Sarayı ile birlikte pek çok özenli bina, bir bakıma, İstanbullu cam ustalarının pencereleriyle yarışının 500 yıllık sergisi gibidir. Ve 500 yıl önceki ilk camlı pencereler, yüzlerce yıl boyunca kullanılacak olan "tepedeki ışığı" yaratmıştır.
Başta İstanbul olmak üzere, Osmanlı İmparatorluğu'nun hemen hemen bütün yerleşmelerindeki en önemli ve öze! mimari yapılarında yüzyıllar boyunca kullanılmış olan pencere ve camlar, cam sanayinin de son 500 yıldaki değişiminin günümüze kadar gelebilmiş bir özetidir. Aslına bakılırsa, Osmanlı döneminin büyük mimari yapıları ile bunların camlı pencereleri arasında, adeta bitmeyen bir yarış var gibidir. Çünkü bu yapılarda genellikle mimar "bir mekanı örtmeye" oysa cam ustası ise pencereleriyle "bu örtünün altına ışığı en anlamlı biçimde yönlendirmeye" uğraşmıştır. Bu yapıların kalın ve sağlam yapısına karşılık, başlangıçta camcılığın en sınırlı ürünü olan ince veya küçük cam levhacıkları üretilebiliyordu.Bu camların pencere boşluklarında kendi başına dik durabilmesi bile büyük bir sorundu.
Diğer yandan, 500 yıl önceki İstanbul’da, yapı duvarlarının kalınlık, ağırlık ve sağlamlığına karşılık, camın incelik, hafiflik ve kırılganlığı en büyük sorundu. O nedenledir ki, açılıp kapanabilen normal pencerelerin yanı sıra, tasarım tarihinin ilginç çözümlerinden olan ve binaların ulaşılamayan yüksek noktalarında, açılıp kapanmayan pencerelerin yapılması gerekiyordu. İşte bunlar “tepe penceresiydi.”
1.3.1. TOPKAPI SARAYINDA İLK CAMLI PENCERELER
İstanbul’daki Topkapı Sarayı'nın özenli mekânlarının pencerelerine kulağımı dayarsam,600 yıl önce bu camları üretmiş olan Cam ustalarının derinden gelen seslerinin duyulabileceğine inanırım.Eğer bu sesler duyulamıyorsa bile tepedeki küçük pencerelerin camından süzülen günışığına bakılınca,renkli camcılık öyküsünün ilk günlerimi yaratıcı düşünceleri açıkça görülebilmektedir.
Aslına bakılırsa, 500 yıl önce "duvarlarla pencereler" arasında çok ilginç bir yarış vardır.Çünkü kalın duvarlar, büyük mekânları örtmeye çalışıyordu.Cam ustaları ise tam tersini yapıyor; bu duvarlar: delip en renkli ışıklar; içeriye almaya uğraşıyordu. 500 yıl önceki yapıların duvarları kalın ve sağlamdı. Ancak, içindeki pencere boşluklarında, o günlerde yapılabilen küçük ve ince camların kendi başına ayakta durması bile zordu. Kısacası, "ağır duvarlara karşı hafif camların büyük yarışı vardı, işte bu ikilinin arasında yaşanan rekabet, 500 yıldan bu yana cam sanatını ve "tepedeki ışığı" yarattı.
500 yıl önce İstanbullu mimarlar iki türlü pencere yapabiliyordu. Yere yakın olan pencerelerin kanatları açılıp kapanıyordu. Bunlar yalın ve kullanışlıydı. Buna karşılık, yukarılardaki pencereler, açılıp kapanamıyordu. Tepedeki bu pencereler açılıp kapanmıyordu ama, camcılık açısından olabildiğince özenli ve çarpıcıydı. Unutmamak gerekir ki, bu "tepedeki ışığı" yakalayabilmek, hep zor ve pahalı bir işti. İstanbul’daki ilk tepe pencereleri küçük ve az renkli camlarla yapılabiliyordu. Çünkü, ancak o boyutlardaki cam levhalar üretilebiliyordu. Ve bütün teknik zorluklarına karşın, "tepedeki ışık", bu gibi özel mekânların tasarımına yepneni yorumlar getiriyordu, Kolay değil, padişahların, sultanların, paşaların İstanbul’a armağan ettiği dev boyutlu ve özenli ama karanlık mekânları, ancak "tepedeki ışık" aydınlatıp renklendirebiliyordu.
Ama bütün bunları yapabilmek için, her şeyden önce en iyi camı üretmek gerekiyordu. 500 yıl önce, cam erittiği fırının başında çalışan ustaya yaklaşıp bakınca, onun ne kadar zor bir iş yaptığı hemen anlaşılabilirdi. O günkü tekniklerle ancak bu kadarı yapılabiliyordu.
Diğer yandan, binbir zorlukla üretebildiği bu küçük camları bir pencere yüzeyinde bir araya getirmek ise çok daha karmaşık ve zordu. Küçük camların, alçıdan yapılmış bir taşıyıcının içine özenle özel tekniklerle yerleştirilmesi gerekiyordu. Asıl ustalık da, ışığın içen en iyi girebilmesi için alçıyı ve camları biçimlendirmekti.
1.3.2. PENCERE CAMININ İLK ÖRNEKLERİ
Yaklaşık 500 yıl önce, Osmanlı cam ustaları ilk tepe pencerelerini küçük boyutta ve renksiz camlarla yapabilmekteydi. Çünkü o tarihlerdeki cam sanayi ancak o boydaki camları üretebilmekteydi. Odun ateşiyle yanan küçük cam fırınları, ancak böyle küçük camların üretilmesine elverişliydi. O tarihlerdeki tekniklerle çalışan bir cam ustasının aklında hep şu sorular bulunmuş olmalıdır:
En büyük boyutta camı nasıl elde edebilirim?
En çok kaç renkte cam yapılabilirim?
Ve büyük güçlüklerle üretilebilen bu camları, bir pencere boşluğunda, nasıl bir araya getirebilirim?
Bu soruların yanıtları gerçekten çok önemliydi. Çünkü 1450'lerden başlayarak, özellikle de İstanbul'da çok özenli ve büyük mimari mekânların karanlık ortamlarını ışıkla renklendirecek yeni bir düşünce yaratılıyordu.
"Tepe pencereleri" başlangıçta küçük ve renksiz camlarla yapılabiliyordu. Çünkü bu camlar çoğunlukla üfleme ve döküm teknikleriyle üretilebiliyordu. Cam fırınlarının teknik yönden gelişimiyle birlikte, camların boyutları da büyümeye ve renklenmeye başladı. Tepe pencereleri, artık bir bakıma cam sanayi teknolojisinin yaratıcılık açısından bir göstergesi gibi olmaya başlamıştı.15.yüzyılda küçük boyutlu cam fırınlarında sınırlı renk skalasında, pek de saydam olmayan camlar üretilebiliyordu. Ama pencere ustaları, İstanbul'un en önemli binalarında bu küçük camları alçılarla birleştirerek bir mozaik döşer gibi biçimlendirme yolunu buldular.
Unutmamak gerekir ki, tarihlerde bu cam levhaları istenilen biçimde kesebilmek bile çok zordu. Bütün bunlara karşılık, cam ustaları, artık çok özenli binaların karanlık mekânlarını, günün çeşitli saatlerindeki renk ve ışıkları değişen tepe pencereleri yarıştırabiliyordu.
Ama hâlâ önemli bir sorun vardı. Saydam camın "rengiyle kalınlığı" arasında çok ilginç ilişkiler vardır. Cam kalınlaşınca rengi de koyulaşır. Temiz bir renk için camın ince olması gerekiyordu. Diğer yandan, cam fırınlarında elde edilebilen renkler zenginleşmeye başlayınca, tepe pencereleri artık hemen her mekânda yeni yorumlara ulaştırılabiliyordu. Ancak, cam sanayi açısından çok önemli bir teknik henüz çözülebilmiş değildi. Binbir zorlukla ve üfleme tekniğiyle üretilen renkli camlar o kadar inceydi ki, hemen kırılıyordu. Küçük bir kuş bile gagasıyla bu camları kırabilirdi. Bu nedenle, tepe pencerelerinin renkli ve pahalı camlarını, dış yüzlerini daha ucuz, daha dayanıklı ve renksiz camlarla koruma yoluna gittiler. Böylece, iki cam tabakadan oluşan tepe pencereleri düzenini, Osmanlı döneminden bu yana yüzlerce yıl boyunca sürdürülmüş bulunan bir cam sanatını hayata geçirmiş oldular.
Bu iki düzlemli pencereler, İstanbul’da yüzlerce yıl boyunca geliştirilen bir cam sanatının kaynağını oluştururken; cam ve pencere ustaları da bu sanatın doruğuna ulaştılar. Üstelik bu yeni teknik, daha kolay uygulanabiliyordu. Bunun sonucunda, bu tür pencereler, evlerde bile uygulanmaya başlandı ve "tepe pencereleri" bütün ülkeye yayılmaya başladı, işte bu uzun dönemin en ilginç cam pencereleri arasında yaşanmaya başlanan yarış, bugün Topkapı Sarayı'nın pencerelerinde izlenebilmektedir.
1.3.3. 16.YÜZYILDAN SONRA DÜZ VE RENKLİ CAM ÜRETİMİ
16.yüzyılda cam sanayindeki gelişmeler ve yeni katkı maddeleri, üretilebilen renk sayısını arttırdı. Ancak, pencerelerde kullanılabilecek cam levha üretimi hâlâ büyük bir hüner gerektiren, çok zor bir işti. Odunla ısıtılan fırınlarda ergitilmiş camlar, üfleme tekniğiyle şişirilip, sonra özel aletlerle kesilip yeniden ısıtılıyor; binbir zorlukla levhalara dönüştürülüyordu. Renklerin açık-koyuluğu ise, cam levhaların kalınlık-incelikle sağlanıyordu. Ama bu sınırlamalara rağmen, pencere ustalarının eline çok renkli bir palet verilmiş gibiydi.
Osmanlı pencere ustasının bütün hüneri, üretebildiği bu küçük camları, alçıdan yapılmış bir konstrüksiyon üzerinde dönemin bütün kimliğini taşıyan olağanüstü çarpıcı tepe pencerelerini tasarlayıp uygulayabilmekti, İstanbullu cam ustaları, bu işi her gün biraz daha geliştirmeye başlamıştı. Artık artık “tepedeki ışık” karanlık mekânların can suyu gibi olmuştu. En önemli mimarlar, bina tasarımlarında, tepedeki ışığın usla işi parıltılarını yakalamak için uğraşıyorlardı. O yıllarda fırının başında çalışan cam ustaları izlediğimde, üretimin hergün biraz daha geliştiği görülmekteydi. Özellikle üfleme tekniğiyle ince ve çok güzel renklerdeki camlar yapılabiliyordu artık. Aslında bu cam parçaları bugünkü ölçülere göre oldukça küçüktü ama, belki de bu yüzden, ustalık ve yaratıcılığa da kaynaklık ediyordu. Ustalar, bir mücevher ustası gibi çalışıyor; bu küçük am.değerli renkli cam par- çalarını mutlaka değerlendirme yoluna gidiyorlardı
1.3.4. 17. VE 18.YÜZYILDA DÜZ CAM ÜRETİMİ
Cam sanayi 17.yüzyılda çok önemli bir gelişme kaydetti. Avrupa’da bir ton kapasiteli fırınlarda kömür kullanılarak eritilen, çok akıcı özellikteki cam hamuru düz madeni yüzey üzerine dökülüp silindirlerle ezilerek ilk düz cam üretimine geçilmişti. Aslında çok düz olma cm boyutlarına ulaşabilen cam levhalar gerektiğinde özel tezgâhlarda döndürülerek taşlanmakta, yüzeyleri çok pahalı işlemlerle düzleştirilerek parlatılmaktaydı. Bu olağanüstü zahmetli yolun sonunda, çok pahalı ama çok düzgün yüzeyli camlar elde edilebiliyordu, iyi kaliteli ve düzgün yüzeyli camlar ayna yapımını geliştirdi.
Avrupa'daki gelişmenin bizdeki eskisi tersine oldu; Osmanlı geleneksel cam sanayi hızla gerilemeye başladı. Avrupa cam teknolojisinde gelişmeyle cam levhaların boyutları gittikçe büyürken tepe pencerelerinin yıllık geleneksel anlamı ve yapısı değişime uğradı. O tarihlerde İstanbul’daki en büyük camlı pencereler ancak en önemli mekânlarda bulunmaktaydı. Özellikle Topkapı Sarayı'ndaki bazı pencereler, sanki o günlerin camlığının sınırlarını aşmaya uğraşıyor gibidir.
1.3.5. DOLMABAHÇE SARAYI VE YENİ CAMCILIK YARISI
19.yüzyılda Sanayi Devriminin yeni teknikleri, düz ve renkli cam üretimini büyük ölçüde geliştirmişti. Yüksek verimle çalışan büyük cam fabrikalarında, özel fırınlarda sürekli olarak eritilen cam hamuru, silindirler arasından geçirilerek istenilen kalınlık ve büyüklükte levhalar elde edilebiliyordu. Sonuç olarak, düz cam çok pahalı bir meta olmaktan çıkarken, renkli cam da ucuzlama yönünde ilerliyordu.
Avrupa’dan ithal edilen bu camlar oldukça pahalıydı ama oldukça sağlamdı.
Dolayısıyla eski dönemlerde olduğu gibi artık tepe pencerelerindeki renkli camları koruyan dış cam kabuğu da ihtiyaç kalmamıştı.Ayrıca bu camlar elmaslar sayesinde kolayca kesilebiliyor,belirli ölçülerde yapılan ahşap doğramalar rahatlıkla takılabiliyordu. O gün için bunun tek bir anlamı vardı: Renkli cam da renksiz cam da ucuzdu artık. Eski günlerde olduğu gibi, küçük renkli camlan .birleştirerek, tepe penceresi yapmaya gerek kalmamıştı.
Böylece yüzlerce yıllık "tepedeki ışık" da sönmeye başladı. Bunun bir sonucu olarak, Osmanlı mimari eserlerindeki tepe pencerelerinin tasarımları genel bir değişim sürecine girmiş oldu. Artık küçük renkli camlarla tepe penceresi yapmak neredeyse gereksiz bir iş olarak görülmeye başlandı. Hatta, mimaride kullanılan normal pencerelerin boyutları olağanüstü büyümüş olduğu için, tepelerde herhangi bir pencereye de gerek yoktu.Diğer yandan, Sanayi Devrimi'nin yeni teknikleriyle, başla İstanbul olmak üzere birçok şehirde büyük binalar, saraylar yapılmaya başlandı. Topkapı Sarayı, bir anlamda artık teknik yönden de geçmişi simgeliyordu, İstanbul’un en çarpıcı mekânları Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Çırağan Sarayı gibi çok özenli yapıların içinde yaratılmaya başlandı. Dönemin en yeni camları işte bu yeni mekânlarında şaşırtıcı ölçülerde kullanıldı.
Diğer yandan, bu gibi yapılarda kullanılan yeni malzemeler, mimariyi de hafifletmişti. Cam kullanımı yaygınlaşmış; hatta önemli yapıların çanları bile camla kapanır olmuştu. Bütün bu gelişimin etkisiyle pencerelerin boyutları olağanüstü büyüdü, türlendi, yeni anlamlar kazanmaya başladı. Böylece, cam sanayindeki teknik gelişme, 19.yüzyılın ortalarında tepe penceresi geleneği ve kimliğin de tehdit etmeye, yavaş yavaş ortadan kaldırmaya yönelmiş oldu.
Tepe penceresi bir "eski bir dost" olarak anılarda bile kaybolmaya başladı. Günün yeni teknikleriyle yapıların her yerinde büyük pencereler açılırken, eski tepe pencereleri sadece bazı özel yapılarda kendine yer bulabiliyordu.
1.3.6. YILDIZ SARAYI VE DÜZ CAMIN ALTIN YILLARI
19.yüzyılın son çeyreğinde Avrupa'daki ünlü cam fabrikaları özel silindir kalıplarla,sanat eseri değerinde desenli camlar üretebiliyordu. Artık düz cam levhalar yeni teknikler sayesinde islenebiliyor ve yüzeyleri,renkli boyalar, kaplamalar, baskılar ve özel aşındırma işlemleriyle bir sanat eseri misalinakışlanabiliyordu.
İstanbul’daki Yıldız Sarayı, tam da bu gelişmelerin yaşandığı yıllarda tasarlanıp inşa edilmeye başlandı. Ancak bu son" sarayın,Dolma bahçe Sarayı gibi çok büyük boyutlu yapıları yoktu. Tam tersine, bir iç bahçeyi çevreleyen, doğa içine yayılan küçük ve değişik yapılardan oluşmaktaydı. Bu nedenle iç mekanlarda,döneminin cam sanayinin aşırı derecede çarpıcı ürünleri kullanılmamıştı. Buna karşılık, cam teknolojisinin bütün pratik ürünlerine, pencerelerde,aydınlatma araçlarında ve aynalarda yer verildi.
Gerçi o dönemde düz cam yaygın biçimde kullanılır olmuştu ama, bu ürünler Avrupa'dan ithal edilmekteydi. Çünkü ülkede herhangi bir cam sanayi bulunmamaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu son döneminde, cam sanayi yansı terkedilmiş gibiydi. III.Selim döneminde Beykoz bölgesinde kurulmuş olan ve 1840'lı yıllarda Fethi Paşa tarafından yeniden canlandırılmış olan atölyeler de ortadan yok olmuştu. İstanbul'un Haliç bölgesinde, çok ilkel tekniklerle çalışan bazı küçük atölyelerde, çok basit camlar üretilebilmekteydi. Ama pencere camı hiç yapılmamıştı.
Yaklaşık 500 yıl önce Osmanlı cam ustalarının binbir zorlukla ve çok pahalıya elde edebildikleri özenli camlarla, kalın duvarların içindeki mekânları renklendiren tepe pencerelerindeki ışık artık sönmüş gibiydi. Çünkü artık yeni mekânlar, büyük pencerelerden, geniş camlardan bol bol ışık alabiliyordu, ilginçtir ki, eskiden üzerine sakınılan, en küçük parçası bile özenle kullanılan küçük ve renkli cam parçaları da artık hiçbir işe yaramıyor ve çöpe atılıyordu. Geceler de önce havagazı, sonra elektrikle aydınlanınca, tepe pencereleri bir anlamda biçim değiştirip yerlerini avizelere bırakıverdi, iste tam o günlerde cam sanayi, "beyaz ışıktaki gizli renkleri" yine cam yardımıyla yakaladı. Avizelerde kullanılan kesme kristal camlar, artık günışığını renklendiriyordu. İyi tasarlanmış kristallerle, avizelerde binbir renkli ışık yaratılabiliyordu. Böylece Avrupa'da her gün biraz daha gelişen cam sanayi, İstanbul’da yüzlerce yıl boyunca yaratılmış olan eski cam ustalığını da renkli bir anıya döndürmüştür. Kısacası, İstanbullu cam ustalarının, kalın duvarların içini aydınlatmak için binbir zorlukla "yaktıkları" tepedeki renkli ışık" da sönüverdi. Cam artık günlük hayatın en vazgeçilemez parçasıydı ama, ülkede düz cam üretimi hâlâ hayata geçmemişti. Ve 500 yıl önce başlatılan ve en önemli örnekleri üretilen camlar da, yerli üretime henüz geçilmemişken, kaybolmaktaydı.
1.3.7. 500 YILLIK YARIŞI BUGÜN SÜRDÜRENLER
Cumhuriyet döneminde, 1935 yılında kurulmaya başlanan ve fırınları ateşlenen Paşabahçe Cam Fabrikası ile, aslında bu bölgede yaşanmış çok eski bir camcılık yarışıda yeniden canlandırılmıştı. 6u önemli girişimle birlikte, 500" yıl önce başlayan ve imparatorluğun son dönemlerinde kaybedilen cam yarışı depara kalktı. Osmanlı imparatorluğu döneminde üç büyük sarayın desteğinde yaşanmış olan camcılık,bugün Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları tarafından başarıyla sürdürülüyor.Yukarıda kalın çizgilerle özetlediklerim nedeniyle, geçmiş yüzyıllarda yaratılmış,özenli mekânların karanlık köşelerinde dolaşırken çevreme dikkatle bakarım. Tepedeki pencerelerden ya da çeşitli kesme camlardan süzülen günışığı, mekanlarda küçük ama şaşırtıcı renk oyunları yaratmaktadır. Eğer siz de böyle bir "ışığın renkli mesajına" rastlarsanız, dikkatle bakın. Çünkü, bu küçük ışık parçaları, eski cam ustalarının mirasını, bir ara kesintiye uğrasa da, sürüp giden renkli cam yarışının sanata dönüşen öyküsünü sessizce anlatıyor olabilir,
1.4. 21. Yüzyıla Girerken Vitray
Vitray Sanatı günümüzde oldukça kullanılır bir dununa gelip, geçen senelerden sonra ulaşamadığı popülariteye ulaşmaktadır.
Binalarda kullanılan beton, cam ve demirler insanların gözlerine artık sıkıcı ve rahatsız edici görünmektedir. Bu yüzden Renkler ve çeşitli süsleme teknikleri tekrar binalarda kullanılmaya başlanmaktadır. Binalarda gerçekleştirilen bu yenilikler bu alanda uygulanan eğitim ve amatör kişilerin çalışmalarıyla daha geniş alana yayılmaktadır.
1.4.1. VİTRAYIN DOĞUŞU VE EVRİMİ
“İnsanlar; ilk kez, yapılarda ışık sağlamak amacıyla pencere ve benzeri delikler, boşluklar, aralıklar bırakmışlardır. Bunlar (pencereler) yapıların cinslerine ve bulundukları yerlerin iklim değişikliklerine göre çeşitli biçim ve boyutlardadır. Bu boşlukların (pencerelerin) günlük veya mevsimlik hava değişimleri sebebiyle kısmen veya tamamen kapatılması yoluna gidilmiştir. Bu nedenle taş, alçı, ahşap ve madenden parmaklık ve kafesler; yine ahşap, maden, deri, kumaş v.b. malzemelerden kapak ve panjurlar yapılarak kar, yağmur, rüzgâr, toz, sıcak ve soğuk gibi doğal değişimlere karşı konulmuştur.
Sanatçılar, estetik . duyarlığa sahip olanlar, ışık sağlamak amacıyla bırakılan boşlukları, delikleri, kafesleri, geometrik pencerelerin öncüsü olan değişik örneklerle. düzenlediler. Sonraki adım,sonraki ilerleme ise bu küçük biçimleri yakut, zümrüt, elmas v.b. taşlarla ve renkli camlarla doldurmak oldu. Dolayısıyla doğal ışıktan yararlanılarak mimaride estetik bir düzen de ortaya kondu. Bu çabalar sonucu ışık, cam ve mimari arasındaki ilk bağlantı kurulurken şimdilik dilimize yerleşmiş şekliyle "vitray"ın ilkel ve öncül örnekleri doğmuş oldu.
Vitrayın kaynağı karanlık olmasına rağmen gelişmesini Ortadoğuda yaptığı şüphesizdir. Bunun kolay ve belirli bir ilerleme olduğu düşünülmemeli. Cam her gün kullanılan genel, alelade bir ihtiyaç değildi. O zamanlar hakikaten ender rastlanılan ve pek çok pahalı olan maddeydi. Bir kırmızı cam parçası eski Mısırlılarda hakiki bir yakut parçasıyla eş değerdeydi. Cam ve hakiki taşlar birbirlerinden ayırt edilmeksizin aynı değerde süslemede kullanılmıştır. O kadar ki, açılan küçük pencerelerde yakutlar ve elmaslar göze çarpmaktadır.
Cam ilk kez insanoğlu tarafından taş devrinde kullanılmıştır. O devirde savaş âletleri çakmak taşından yapılıyordu. Bunlar volkanik olaylar sonucu meydana gelen siyah bazen yeşil, kırmızı veya kahverengi olan doğal (tabiî) camlardı.
İlk cam yapımı Akdeniz memleketlerinde olmuştur. Ne var ki, modern cam tekniği Mısırlıların üfleme âletini icat etmeleriyle başladı. Adı geçen âlet 120-150 cm. uzunluğunda bir ta rafı tokmak şeklinde, diğer tarafı ağıza gelecek şekilde yapılmış içi boş bir borudur. Bu teknik daha sonraları Finike. Yunanistan hattâ Roma'ya yayıldı. Pompeide mule edilmiş geçirgen olmayan kalın cam tabakalarına.rastlandı. Sikhecterde bulunan örneğe göre Roma'lılar üfleme tekniği ile cam yaptılar.
Pompei, Hergularıom, Arezya, Strazburg, Manyas, Trev ve Roma'da yapılan kazılar sonucu ele geçen parçalar vitrayın M.S I. yüzyıldan beri yapılmakta olduğunu ortaya koymuştur.
Roma'lılar taş levhalara oydukları küçük delikleri camlarla doldurarak bu metodu geliştirdiler. Daha sonra camlar bronz, bakır, kurşun çubuklarla, alçı tahta ve mermer kullanılarak birbirine birleştirildi, bağlandı dolayısıyla mükemmelleştirildi.
Arapların VII. yüzyılda Bizans'tan bu tekniği daha çok tezyini motiflerde kullanmak üzere aldıkları anlaşılmaktadır.Daha çok alçı ile camların birleştirilmesine gidildi.Sonraları bu teknik Türkler tarafından geliştirilerek örnekler ortaya konmuştur.
Boyanmış vitrayın en eski önekleri Almanya’da bulunmuştur.Hesse eyaletinin Lorsch şehrinde meydana çıkarılan bir baş vitrayı ve Magdeburg'da bulunan bir başka parça bu sanatın IX.ve X.. yüzyıllarda bu memleketlerde yapıldığını ve yine bu tarihlerde Verden'de, Dizon'da bulunan Saint-Benigne kilisesinde ye Reims kilisesinde bulunduğunu göstermektedir.
Birçok otoritelere göre en eski cam St. Deniş de 1108 Dem Charles Norris'e göre ise en eski cam Ausburg katedralindedir. 1065 senesine ait olan camlar Tegernsee rahiplerine atfedilmektedir.Bu vitraylarda canlı renklere (hamurun içindeki) ve birkaç kat sürülmüş grizay tabakasına rastlanmaktadır.
12. yüzyıldaki vitray tekniği hakkında papaz Theophile gereği kadar bilgi vermektedir. "Cam dere kumundan ve nebati maddelerden elde edilen potasla yapılıp madeni maddelerle renklendirilir. Bu camlar gayri muntazam (kalınlık bakımından) olduğu gibi içinde hava kabarcıkları ve soğutma iyi yapılmadığından ufak çatlaklıklar (krakle) bulunurdu. Cam iyice kızdırılmış havyalarla kesilir ve eritilip dökülen, rende ile "yuvası açılmış kurşunlarla birbirine tutturulurdu."
12. yüzyıla ait çok sayıda vitraylara Almanya'da (Frankfurt Müzesi'nde), Avusturya'da, İsviçre'de, İngiltere'de ve bilhassa Fransa'da rastlanmaktadır. Fransa'da Saint Denis (Paris yakınlarında) 12." yüzyılda vitray sanatının en önemli merkezi olmuştur.
İlk çağlarda bile yapılan vitraylarda dekoratif bir hava hakimdi. Çünkü resimle donatılmış duvarların bol ışıkla gösterilmesi, ibadet yerlerinde bulunması gerektiğine inandıkları kutsal havayı boğacaktı. Camların renklendirilmesini öğrendikleri zaman camları halı gibi işlemeye başladılar. Vitray sanatı geliştikçe halı gibi desenlerin yerine olayları figürasyonla tasvire yöneldiler. Halı deseninden geriye kontürler kaldı. Bu eserlere konu olarak sadece dünyanın yaratılışı, cennet-cehennem. melekler, azizler gibi insan zekâsının, kavramlarının dışı şeyler seçiliyordu. Cahil halk kitleleri bunları anlamadan olduğu gibi kabul ediyorlardı. 12. ve 13. yüzyılda Fransa ve Almanya bu konuda önderliği elde ettiler. Chartres, St_Denis, Reims ve Köln’deki emsallerinde görüleceği gibi konular İncil’den alınmıştır.
Vitray, gotik mimarinin zamanla öldürdüğü duvar resimlerinin yerine geçti.Siyah boya ve kurşunla çizilen kontürler 14. yüzyıldan itibaren gözden düşmeye başladı. 15. yüzyılda gerilemeye başlayan vitray, İsviçre’de kantonların armalarını cam üstünde renklendirme geleneği sayesinde ayakta durabildi.Vitray sanatının çöküşüne M. Luter'in yapmış olduğu reform sebep gösterilir. Reformasyon renkli cam sanatının daha başka bir sanat koluna, müzik dalına yerini vermesine sebep oldu.
Hıristiyan âleminde gerileyen ve hattâ kaybolan vitray sanatı yine o devirde kendine has biçimler ve teknikte Türk'ler tarafından geliştirilmiş, 1557 tarihinde inşa edilmiş Süleymaniye camiinde görüldüğü gibi en üstün örneklerini vermiştir.
Hıristiyanlık dünyasında sadece dini yapılarda (kilise, katedral v.b.) kullanılan renkli cam (Vitray), Türk'lerde dini mimari dışında da kendini göstermiştir. Cami, türbe v.b. dini yapılar yanında saray, köşk, kasr. kütüphane ve evlerde (kafa pencerelerinde) renkli camlar bol bol kullanılmıştır.Kurşunlu vitray sanatının Türkiye'ye girişi ve tanıtılmaya başlaması 1933 yılına rastlar.
Mazhar Resmor. Paris Dekoratif sanatlar Y. Okulu'nda öğrenimini yaparken çalışmalarını okul çevresinden taşırarak Fransa'nın en büyük vitray ve mozaik atölyesi sayılan Momejan Frer stüdyoları vitray ve mozaik proje bürosunda çalışmaya başlamıştır.
Kısa bir süre sonra çalıştığı atölyenin şefliğine getirilen Resmor, Vitray ve mozayik tekniklerini öğrenmek için müessesenin atölyelerinde uzun müddet çalışarak bu iki sanat dalının tekniklerini kavramış olarak 1933 yılında yurda dönmüştür.Memleketimizde vitray kelimesinin sanat literatüründe yer alması bu suretle olmuştur.
Vitray sanatının asıl Rönesansı 19.yüzyılın sonunda ve 20.yüzyılın başlarında kendisini göstermeye başlamıştır.Bu devirler dedir ki, gerek Fransa'da gerek İngiltere'de gerekse Almanya'da vitray sanatının modern anlamda uygulanması için araştırmalar yapılmaya başlanmış. 1920 den sonra Avrupa'nın kübizm ve abstre sanatına doğru kayması bu gelişmeye yardım etmiş ve bunun sonunda teknikte de gelişmeler meydana gelmiştir. Bunların başında kalın renkli camların (dalle de verre) betonarmede kullanılmasıdır.
Yine bu tarihlerde bilhassa sivil mimaride beyaz emprime camlarla vitray yapımı gelişmiştir. Ayrıca yine bu yüzyılda yapıştırma cam vitray tekniği de bu konuda ağırlığını koyar olmuştur.
Renkli camın takdir edilebilmesi için geçirdiği teknik ve tarihi evrim çok önemlidir. Çünkü renkli camdan pencereye geçilmesi ve aldığı şekil her devrin icap ettirdiği, etki ettiği bir estetik ve ruhi gelişmeden meydana gelmiştir.
1.5. IŞIĞIN ÖZELLİKLERİ
Her ne kadar renkli cam, resim sanatının göze görünmeyen diğer çeşitleri gibi son yüzyılın içinde yeniden keşfedildi ise de, hayranları veya hayran olmayanları için aynı zamanda esrarlı bir ortam teşkil eder. "12. ve 13. yüzyıllardaki renkli camlarla içlenmiş pencerelerin hangisi sanat hangisi hakiki el işidir?" Bunların renklerden ibaret bir plân olarak çözülmesi güçtür.
Bir vitrayı seyredenin şunları bilmesi gerekir: Camın kendisinde, yüzeyinde ve arkasında etken olan, etki eden nedir? Renkli cam aslında iki demensiyonlu bir sanat formu olsa da bir tablo ötesinde sanattır, yalnız yüzeyine baktığımızı zannetsek bile zayıf veya kuvvetli derecede içine nüfuz ederek seyrederiz. Yalnız içine nüfuz eden ışığı değil, aynı zamanda ışığı modüle eden elemanları da görürüz.
Ekseriya renkli camdan yapılmış bir pencerenin (Vitrayın) etkisi, camın üzerinden geçip giden görüş sahamızın içinde duran bir prodüktür. Eğer durumumuzu şu veya bu yönden bir adım değiştirecek olursak, pencerenin etkisi çok daha başka olur. Alfred Lammer ve John Baker "English Stained Gliass” isimli kitapları için pencerelerin fotoğraflarını çektirdiklerinde, karşıdan görülmeyen güzellikleri ortaya çıkarabilmeleri için net ve karşıdan fotoğraf çekmenin yanlış olduğunu anladılar.
Arka fondaki elemanların ne kadar önemli olabileceğini görmek için, tamamen saydam renkli, bir cam kapıya bakalım. (Resim: 3-4) Bu kapı düz bir yere konmuş ve etkisi gerçekten arasındaki fondan yararlanmaya bağlıdır. Bu fevkalâde bir örnek çünkü bunda hiçbir kurşun birleştirici veya başka bir pencere aksamı mevcut değildir. Kapının içi, açık renkte antik ve ağızla şişirilmiş cam parçalarının düz bir taşıyıcı cam üzerine pıştırılmasından meydana gelmiştir. Böyle antik camlar tamamen saydam olduğu halde, âletlerin ve kendi iç direncinin doğal ürünü olarak karışık bir şekilde çalışılmış tamamen küçük girinti çıkıntılardan ve damarlardan meydana gelmiş bir yüzeye sahiptir. Böyle her mükemmeliyetsizlik küçük küçük kırıcı aynalar gibi etki eder. Eğer etraf camın kendi saydam tonundan daha aydınlık veya karanlık elemanlardan meydana geliyorsa renkli cam olanakları oranında bir parlama veya titreşme görülür. Eğer bu yapı cephesinin tasavvur edilen arka fonuna karşı bakılırsa, o zaman bu örnekler eşsiz bir "cam" etkisi meydana getirir.
Fakat biz bunu hafif bir yükseklikten seyredersek (kurbağa perspektifi ile) o zaman üst kısmın aydınlık gök yüzünün arka fonuna karşı oldukça düz ve sıkıntılı sanki sentetik bir folye gibi görünür.
Eski pencereler için tipik olan şey, yalnız kurşun tutucularla ve fevkalâde resmedilmiş kısımlarla belirli kesintilere uğramaları değil, çok defa büyük yüzeyinin, çizikler ve doğal aşınmalar gösteren ince bir tabaka ile, yüzyılların tozuyla kaplı olmasıdır. Renkli camın, alınan fotoğrafları üzerinde bu çok az görünür. Böyle bir pencere saydamlığından ne derece kaybettiyse o derece saygı telkin eden ve ağır görünüşlü bir değer kazanır, bu onu teşhire uygun kılan şanslı bir rastlantıdır.
Renkli cam pencerelerinin arkasında, çatı görüntüleri, ağaçlar, gölgeli ve güneşli duvarlar veyahut bütün variyasyonlarıyla gökyüzü ve her ne olursa olsun hepsinin pencereye etki eden "tek bir eleman halinde birleşmesi" bu konuya eğilen kişilerin tanıdığı ve bildiği özelliklerdendir. Cam ne kadar saydam olursa arkasındaki elemanlar o derece çok anlam taşır ve pencere zemine ne kadar yakınsa, bu elemanlar o derece çeşitlilik gösterir. Fakat katedrallerdeki en yüksek pencereler de, her ne kadar zamanın etkisi altında kirlenmiş olsalar bile, güneşin ve bulutların hareketleriyle değişime uğrarlar.Bu nedenle, önce bizim "parıldıyan" ve "görüntü veren" deyimleri arasındaki farkı belirtmemiz ve bunu göz önünde tutmamız gerekli. "Görüntü veren" demek kelimenin tam anlamıyla arkada bulunan elemanların cam yüzeyinde görüntü vermesidir.
"Parıldayan" deyimi de ışığın nüfuz edip geçmesinden ve yalnız ışığın yüzeyden çıkmasından yâni yansımasından başka birşey değildir. Cam resimciliğinin ana kurallarından söz edecek olursak, bu iki özellik arasındaki farkların ne kadar önemli olduğunu göreceğiz.
Bir renkli camın (Vitrayın) arkasında ne olursa olsun cam ne kadar az saydam olsa da pencerelerin arkasındaki elemanlar daima bir dereceye kadar pencerenin görünüşüne etki ederler. Bu etki Osmanlı alçı pencerelerinde bilinçli olarak minimum dereceye indirilmiştir. Şöyle ki, kafa pencerelerindeki renkli camların dışına konan dişlik pencereleri ışığı süzen bir filtre olurken diğer görüntüleride yok etmektedir. Ne var ki günlük değişimler yine de görünüşe etki ederler.
1.5.1. IŞINLARIN YAYILMASI
Renkli cam pencereler yansıyan ışıktan ziyade içinden gelip geçen ışınla aydınlanırlar. Resim sanatının içinden ışık geçirmeyen diğer formlarına oranla çok daha fazla aydınlanma olanağı vardır. Aradaki farkı değerlendirebilmek basit bir po-zometre (ışık ölçme âleti) ile dahi mümkündür. Bu konuda daha önce yapılmış bir deneyi ayrıntılarıyla anlatmayı uygun görüyorum.
Daha önce söz konusu ettiğim yapıştırma renkli cam kapıya tekrar değinelim. Kapının içinde bulunduğu ortam resimde göründüğünden çok daha aydınlıktır. Duvarlar beyaz ve tam masanın sol tarafında bir cumba penceresi duruyor. Kapı kadar büyük pencere hemen onun sağında. Renkli cam yüzey doğuya bakıyor. Aydınlık bir sonbahar sabahında saat dokuz sıraları, güneş ışınları bu yönden odaya gelirse, bu beyaz duvardaki aydınlık değeri yaklaşık olarak 1.6 c/ft² (İngiliz aydınlık birimi. Fit kareye düşen mum ışığı şiddeti), Weston-Master ışık ölçü aletiyle ölçülmüştür. Kapıdaki ceviz kaplamalardaki aydınlık nisbeti yaklaşık olarak bunu yarısı kadar yani 0.8 c/ft². Aynı zamanda kapıdaki en koyu renkteki cam parçası, cam yüzeyinin üçte bir alt kısmındaki rubin kırmızısı olan cam 3.2.c/ft² ölçülüyor, yani beyaz duvardan iki defa aydınlık. Bununla beraber camın üst sağ köşesindeki beyaz renkli en aydınlık cam parça gök yüzüne karşı ölçüldüğünde 400 c/ft², yani beyaz duvardan 256 defa daha aydınlık oluyor.
Bu kesin aydınlık farkı kadar renkli kapı yüzeyindeki ve geçirgen (şeffaf olmayan kısımlardaki ışık geçirgenliği skalasıda aynı derecede önemlidir). Bu cam kapı için değerler 3,2 den 400 c/ft² olarak 1:128 nisbetinde bulunuyor, buna karşılık siyah-beyaz parlak bir fotoğrafta en yüksek aydınlık değeri Ansel Adams'a göre yaklaşık olarak 1:50 oranında, kaba kâğıtta 1:20 kuvvetli suluboya resimde 1:8, kuvvetli resimde 1:10 oranında bulunur. Bu örneklerden anlaşıldığına göre renkli camlar içinde eser veren sanatkârların aydınlık skalalarında ışık değerleri tablo ressamlığındakinden yaklaşık olarak 10-15 defa daha büyüktür.
Aslında bütün diğer resim tarzlarından daha büyük olan ışık değerleri ve ışık yoğunluğu skalasını gerçekten belirten şeyler nelerdir?Bunlar çok çeşitli ve karmaşık olup çok defa iyice anlaşılmaz. Kısa bir zaman öncesine kadar renkli ışığın yayılması
ait Viollet-Le-Duc teorisi vardı. Bunun grafikti analizleri 12. ve 13. yüzyıllarda ışın yayılmasını olgunluğa eriştirmek için renkli cam pencerelerin nasıl işlendiğini açıklıyordu. Genellikle ve bütün eski cam ressamları tarafından kabul edilmiş bir teoriydi. Mavi renk uzaktan bakıldığında Viollet-Le-Duc teorisine göre bütün diğer renklerden daha fazla ışık verir, bilhassa kırmızıdan fazla.
Öyle görülüyor ki mavi rengin ışık saçma teorisi şöyle itiraz edilmemiş bir görüşle kuvvet kazanır: Chartres'in batı pencereleri, her ne kadar bütün renkler 12. yüzyılın renklerini gösteriyorsa da mavi, rubin kırmızısı, koyu pembe, yeşil ve beyaz. Eğer bunlar biraz uzaktan seyrediliyorsa mavi renk sahneye hakim görünür. Bütün diğer renkler kendi nötr renk tonlarına doğru zayıfladığı halde mavi renk en belirli ve tasavvur edilebildiği kadar baskın olarak beliriyor. Uzaklık ne kadar fazla olursa olsun bu etki renkli cam pencerelerin (Vitrayların) fotoğraflarında kendini gösterir. Meselâ sıcak pembe tonlar bir mavi yakınında mor gibi parıldamaya başlar. Kullanılan film ne cins olursa olsun her zaman kullanılan filtrelere rağmen buna tanık olunur. Çoğunlukla bu mavi ışığın aşırı etkisini karşılamak için sabahın erken saatlerinde veya akşam üzeri geç vakitlerde çok sıcak etkili filtreler veya filmin banyosunda özel muameleler gerekir.Viollet-Le-Duc bu problemleri "Vitrail" de analiz etmeyi ve eski pencerelerin sanatçıların yararlanıp uyguladıkları ana kuralları resimlerle belitmeyi düşündü.
Dr. James R. Johnson, Viollet-Le-Duc modeline göre bir cam tablo yaptırdı ve sözü geçen uzaklıktan altı meslek arkadaşıyla seyretti. Ne kendisi ne de arkadaşları Viollet-Le-Duc'un bahsettiği bu etkiye tanık olamadılar. "Bütün renkler ışın verme değerini yitirmiş gibi görünüyorlar, fakat mavinin etkisiyle kırmızı renklerdeki bir değişikliği hiç bir yüzeyde bulamadım. Kırmızı ile mavinin yanyana durmasından dolayı hiçbir mor kenar göremedim. Beyaz bantların herhangi bir maviye dönüştüğüne azıcık dahi olsun rastlamadım. Mavi yuvarlaklardaki ek şekiller ve bandlardaki çizgi ve inci örnekleri mavinin görünüşünü azaltıyor; fakat herhangi bir renk değişikliği bu tablonun, hiçbir kısmında görünmüyor. Camın genel etkisi ne soğuk ne de herhangi bir mor belirtisi gösteriyor. Kırmızı renkler mavi renk tarafından hiçbir şekilde örtülmüyor. Çünkü aksine tablonun hakim rengi kırmızıdır, bu kırmızı renk tablo yüzeyinin daha büyük kısmını kaplıyor" diye ekliyor J. R. Johnson.Uzun süre ışınların yayılması hakkında aydınlatıcı bir teori gibi görünen Viollet-Le-Duc inanırlık derecesini yitirmiş oldu.
1.5.2. DOĞAL IŞIK, YAPAY IŞIK
Vitray sanatı gün ışığı ile doğan ve yine onunla yaşayan onun az veya çokluğuyla değişimler kazanan bir ışıklı resim sanatıdır. Varlığı gün ışığı ile belirdiği gibi gün ışığının kaybolmasıyla o da yok olur. Tıpkı bir güneş gibi doğar ve batar. Bu doğuş ve batışta nasıl bir tan, nasıl bir gurup renkleriyle insanı kendinden geçirecek kadar etkiliyorsa vitrayda da öyledir.
Vitrayjn diğer resim sanatlarından ayrı olan yönü, onu diğerlerinden üstün kılan tarafı aynı kalmayışı, ışık değişimleriyle ya da ışığa etki eden elemanların değişimleriyle hayat kazanmasıdır. Bir ışığın azalıp çoğalması ve bulutların hareketi, hattâ vitrayın arkasında bulunan ağaçların dal ve yapraklarının ve bu gibilerinin hare-keti cani üzerinde değişik renk ve gölgeler meydana getirir.Gün ışığına bağlı kalan vitray bir iç hacim için daha doğrusu içerden seyredilen, yapı içi bir sanat olmuş oluyor. Görünme gücüne iç aydınlığa karşı olan dış ışıktan sağlıyor.Yakın yüzyıllara kadar vitray sanatı yukarda belirtildiği gibi sadece doğal ışıktan yararlanmış ve yine gün boyunca renklerini bize gösterebilmiştir. Böylece vitray belirli yerlerde ve yine belirli zamanlarda , karşımıza çıkabilmiştir. Devamlı olamamıştır.
Teknik ileri içmeler bilhassa elektrik ışığı vitrayın ikinci bir ışık kaynağı olmuştur;bu nedenle vitrayın insanlığa hizmeti kesiksiz,devamlı olabilmiştir. Ayrıca hiç doğal ışık olmayan yerlerde detay kullanılmıştır.
Bazı günlerde gün ışığı ile yapay ışık nöbetleşe vitraya ışık vermiştir.. Dolayısıyla vitray gün boyu iç hacimden görünürken onun dışında iç hacmin aydınlatılmasıyla dışa karşı olan ışık çokluğa ile dışardan görünmüştür. Yine aynı yönden (dışardan) gelen doğal ve yapay ışık ile iç hacimde devamlı bir görünüş düzeni sağlalanabilir.
Yapay ışığın işe karışmasıyla şüphesiz vitrayın aydınlatılması birsi problemler ortaya koymuştur. Bu nedenle ışık şiddeti, dalga boyu ve rengi vitray için çözümlenmesi gereken problemler olmaktadır. Bu problemlerin çözümlenmesiyle elde edilen vitray için yoğun ışık çoğu kere doğal ışıkla kazanmış olduğu yaşantıyı veremiyecektir.
1.5.3. DIŞ IŞIĞA KARŞI İÇ AYDINLIK
Şimdiye kadar dışarıdaki bir kaynaktan renkli cama (Vitraya) gelen ve nüfuz eden ışıktan bahsettik. Bunun etkisi onu seyredenler tarafından varolan ışık miktarı ile değişir. Eğer bîr odada isek, gözlerimiz bulunduğumuz yerdeki ışığa göre (göz diyaframı ile) kendini ayarlar. Pencereleri küçük ve birbirinden uzak duran karanlıkça bir yapıda normal ışık şiddeti, aydınlık veya camsız pencerelere oranla oldukça azdır. Bir şeyler görebilmek için gözlerin çok zahmete katlanması gerekir, göz diyaframları aynen bir fotoğraf makinesinde olduğu gibi en büyük açıklığa erişir. Bu durumda pencereden içeri süzülen gündüz ışığı, dışarıda olduğundan veya çok ve büyük pencereli aydınlık binalarda olduğundan çok daha fazla şiddetli görünür. Bunun hakkında bir kural de ortaya atabiliriz: "Her pencerenin görünen aydınlığı, oda içerisindeki varolan aydınlık derecesi ile ters orantılı olarak değişir. "Diğer bir deyimle vitrayların ne kadar parlak olabileceğini mimari gayet iyi belirler, iç ortam ne kadar karanlık olursa ışık kaynağı vitray için o kadar parlak olur. iç ortam ne kadar aydınlık olursa pencereden gelen ışık o derece zayıf olur.
Böylece renkli cam ve onun etrafındaki ortam arasındaki ilginin nasıl karanlık, daha karanlık ve aydınlık, daha aydınlık şekilde oluşumunu görüyoruz.
Eskişehir Orduevi'nin kubbeli salonunda renkli camlar yapmıştım. Bu camlar kubbe kabuğunun dört yanında bir kare plâna göre çember yayları meydana getiriyordu. Yine kare plânda olan salonun üç yanı tamamen açık, pencere idi. Renkli camları bu pencerelerden ayıran sadece yaklaşık olarak iki metre genişlikteki asma tavanlardı, bu asma tavan iyi bir rastlantı olarak renkli camlarla diğer camları ayırarak üste ikinci bir mekân teşkil ediyordu. Böyle olmakla birlikte salon perdeleri kapandığında bile iç aydınlık oldukça fazla idi. Dolayısıyla yapacağım renkli camların ışık etkisi çok zayıf olacaktır. Bu nedenle yapıştırma tekniğinde yaptığım camlarda geniş ve dar siyah ışık geçirmeyen lekeler kullanarak renkli camlarımın olduğu pencerelerde ışık aralıklarını kısmen kapattığım gibi tavanı (kubbeyi) siyaha yakın mat lâcivert renkte boyattırarak daha karanlık ortam yaratma yoluna gittim. Tavan boyandıktan sonra camlar daha parlak göründü.
12. ve 13. yüzyıllarda kilise pencerelerinin kuvvetli ve aydınlık ışıklarına karşı cam yapımcıları haklı olarak pencerelerini kaim ve bol renkle kompoze ettiler. Veya kim beyaz cam kullanabildiyse gri içinde gri resimle cam boyadılar. Bu fazla ışığın kırılmasını ve azaltılmasını sağlıyordu.
Osmanlı yapılarında iç aydınlık dış ışığa oldukça yakındı. Şöyle ki, gerek ev gerek cami gerekse saray veya bir benzeri olsun, normal pencerelerin üzerinde kafa penceresi dediğimiz bir ikinci pencere dizisi yer alıyordu ve renkli camlarda bu pencerelere yapılıyordu. Dolayısıyla alçı pencerelerde renklerin şiddeti fazla baskın değildi. Bu pencereler diğer iç süslemelerle (kalem işleri, çini v.b.) beraberlik sağlıyordu. Karanlık bir katedralde olduğu gibi renkli camlar hiçbir zaman yalnız kalmıyordu.
KLM uçak şirketinin Newyork'taki şehir bürosunda Gyorgy Kepes'in yaptırmış olduğu ışıklı duvarla isbata çalıştığı gibi (yapay) ışıklandırma ile de bu iş çözümlenebilir. (Resim: 5) Kepes burada gündüz ışığını taklit yerine mümkün olduğu kadar yapay bir ışıklandırma, delik delik edilmiş siyah duvarların arkasında parıldayan birçok ışık kaynakları çeşitli şekiller meydana getirecek şekilde bulunduruyordu; Güneş toparlağını andıracak şekilde yerleştirilmiş kırmızı cam tuğlalar arkasında parıldayan metal levhalar fevkalâde pırıltılı bir tesir yapıyordu. Çoğunluk yapay (sun'î) olarak ışıklandırılan renkli cam yüzeylerindeki cansızlık önleniyordu.
Şimdiye kadar söylenenlerden, gün ışığı için ortaya atılan renkli cam pencerelerinin gece ışıklandırılmasının neden nadiren bir çözüm şekli olabildiği anlaşılır. Bazan şartlar öyle olabilir ki, bir renkli cam pencere geceleri tam tersine, yani dışardan daha iyi belirir. Buna rağmen gerçekte renkli cam doğal ışıkla yaşayan ve doğal ışıkla nefes alan bir sanat formu olarak kalır.
1.5.4. MİMARİDE CAM
Sanat tarihinin eski mimari örneklerinde cama rastlayamayız. Mısır, Mezopotamya, erken Anadolu, İnka, Aztek, Pers ve Uzakdoğu gibi devleşen mimari örnekleri bunu doğrular. Bunun nedeni camın bulunuşunun mimari kadar eski olmayışındandır. Ayrıca cam buluşundan da mimariye geçiş sanıldığı kadar hızlı olmamıştır. Aradaki zaman farkına, camın pahalı oluşu ve mimaride kullanılacak teknik yapıya erişememiş olmasını neden olarak gösterebiliriz.
Cam ile mimari arasındaki ilişki pek eski olmamakla birlikte yine bu ilişki fantastik olarak başlamıştır.Öyleki bir taş kafese doldurulan veya yerleştirilen cam parçaları mimariye önemli bir katkı da sağlayamadığı gibi yine önemli bir mimari elemanı olmaktan uzak kalmıştır. Bu uzaklık tabii ki camın ihtiyaç maddesi olarak mimariye sokulmasından sonra giderilmiştir. Şöyle ki, bir pencereden ışık elde edilirken dış etkenlere karşı camın ışık geçiren bir tampon vazifesi görmesi ve bunun sonraları estetik bir düzene yönetilmesiyle yani vitrayın türemesiyle başlar, hız kazanır ve gelişir. Ne var ki bu devirlerde cam yine lüks bir mimari elemanı olarak görünmektedir. Cam ancak pek şanslı sayabileceğimiz nadir yapılarda kullanılıyordu. Yani yaygın değildi. Bunun sebebi cam yapma tekniğinin belli kişiler arasında meslek sırrı olarak kalmasından, dolayısıyla tekniğinin hızlı bir gelişim sağlayamamasından ileri geliyordu.
Renkli cam (Vitray) sanatının doğuşunu bir bakıma adını ettiğimiz teknik yetersizliğe borçluyuz diyebilirim. Çünkü cam tekniği başlangıçta büyük tabakalar halinde büyük yüzeyleri kaplayacak boyutta cam yapabilmeye elverişli olsaydı bu küçük cam parçaların mozaik gibi yanyana eklenmesi dolayısıyla vitray sanatının doğması gerçekleşmeyecekti, veya daha sonralara rastlayacaktı.Cam tekniğinin yavaş ilerleyişini vitray açısından mutlu bir rastlantı olarak karşılamamız yerinde olur kanısındayım.
Yakın yüzyıllara kadar mimaride cam belirli boşluklara (pencere kapı v.b.) yerleştiriliyordu. Mimariye bir biçim vermekten uzaktı. Dış mimariden daha çok iç mimaride baskındı. Bilhassa ortaçağda ve sonraları mimaride camın görevi dini konuları tasvir eden, anlatan vs tanıtan ışıklı duvar resimleri oluşuydu. Daha yaklaşık bir deyimle dini konuların ışık yardımıyla mimari elemanlarda gösterilmesini sağlamasıydı.
Camın yaygın olarak mimariye katılışı, mimaride kullanılışı birkaç yüzyılı aşmaz. İlle de mimariye biçim verişi ve mimaride taş, tuğla gibi ve onlardan daha önde bir malzeme gibi kullanılışı çok daha yakın yıllara rastlar. Artık bugün cam en önde gelen yapı malzemesi olmuştur. Bu nedenle mimariye biçim verebildiği gibi herhangi bir mimaride en ağır basan malzeme olmaktadır.
Camın mimaride kullanılışı çeşitli yerlerde, çeşitli anlam ve fonksiyonlara dayanır. Bunları kısaca sınıflayalım:
Kaplama malzemesi olarak; gerek iç gerekse dış ortamlarda, tavanlarda ve döşemede harç v.b. malzeme ile yapıştırarak.
Bölme, ayırma veya kapatma malzemesi olarak; Ce-iik. alüminyum, bakır, kurşun gibi madeni, ahşap, beton veya alçı qibi çeşitli malzemelerden yapılmış konstrüksiyon önderliğinde. Saydam, yan saydam veya saydam olmayacak şekilde ve bir-iki mm. den cam tuğla kalınlığına kadar kapı ve pencerelerde, dış fasatlarda, kaplamada, mimaride iç hacim sağlama nedeniyle bölme duvarlarında paravan ve benzeri kısmî ayırmalarda.
Dekoratif yani süsleme elemanı olarak: Saydam, yarı saydam veya saydam olmayacak şekillerde: pencere, kapı ve bölmelerde iç, dış duvar, tavan ve zeminlerde kullanılmıştır.
Saydam olmayan yani ışık geçirgenliğine sahip olmayan camdan söz etmiştim, bu gerek dekoratif unsur olarak gerekse herhangi bir kaplama veya kapama malzemesi olarak mimaride kullanılsın, bizim konumuzla pek ilgisi olmayan cam mozaik veya plâkalardır.
Bizi ilgilendiren resimciliğin, cam resimciliğinin bir sanatıdır. Bu her şeyden önce bir duvar sanatı, bir pencereleme sanatı, bir camın verebileceği renkli ve renksiz ışık sanatıdır. Mimari bakımdan olanakları duvarla açık yüzeyler arasında çeşitli değişiklikler skalasından meydana gelmektedir.Mimarinin ayrılmaz , kopmaz bir parçasıdır. Muvaffakiyetini mimari ile olan uyuşumu sağlar. Yerini ve ortamını
bulamayan bir cam düşünülemez. Yapılacak işlem ancak ve ancak belirli bir yere göre olmasıdır. 12. ve 13. yüzyıl camlarının başarısı acaba nerede dersek, şüphesiz mimari düzenin camlar için elverişli oluşunda bulacağız. O zaman mimar ile cam yapımcısı birlikte çalışmışlarsa da senelerin tecrübesi ve kalıtımından doğan denge o çağ mimarı ile o çağ en m yapımcısı arasında bir birlik, bir beraberlik sağlamıştır.
Galerie des Arts'da Theo Kerg "Geçirgen renkli müzik betonu ' diye adlandırdığı ışıklı duvarından söz ederken şöyle demektedir.
“Negatif elemanlarda camlar yerlerini dışarı dönük boşluklarını içeri doğru alan betona bırakıyor.Oraya Styropor konarak akustik ayarlanabiliyor.Böylece bugün mimaride cam duvar olmanın yanı sıra bir akustik,bir ses ışık duvarı olabilmektedir.
2. CAM
Bugün bir vitray yapımcısının cam teknolojisini tam olarak bildiği zannedilemez. Bu belki eskiden de böyleydi. Çünkü renkli veya renksiz cam yapımı ve bunlardan vitraylar yapmak tıpkı yağlıboya yapımı ve ondan resim yapmak arasındaki ilişkilere benzer.
Özellikle günümüzde fabrikasyon bir düzene dayanan cam yapımı fabrika ve onun teknik kişileri tarafından en iyi şekilde yapılmaktadır. Vitray yapımcısının üzerine düşen ödev fabrikanın yaptığı camlardan işine yarayanı seçip kullanmasıdır. Ayrıca bunları yapmaya uğraşması 20. yüzyılda başka bir deyimle uzay çağında onu çok gerilere götürür. Aslında bu iş camla uğraşan kimyager ve mühendislerin işidir. Bu nedenle camın ne olduğunu ve nasıl elde edildiğine çok kısa değineceğim. Ayrıca vitray yapımcısını ilgilendirecek olan teknolojik hususları yeri geldiğinde belirteceğim.Camlar çoğunlukla alkali ve toprak alkali silikatlerden meydana gelmiş, bazan da borat ve alemunatlar ihtiva eden karmaşık (kompleks) karışımlardan ibarettir.
Na2SiO3 + K2 SiO3 + Pb SiO3
Camın ilkel maddesi kumdur (SiO2) bunun yanı sıra tabiatta bol bulunan Na2C03, Ca2CO3 , Na2SO4 kullanılır.
Na 2C03 + SiO2 → Na2SiO3 + CO2
Ca2 CO3 + SiO2 → Ca SiO3 + CO2
Na 2SiO3→CA SiO3 bu adi cam karışımıdır.
Bunların ortaya çıkmasını sağlayan ilkel maddelerin eritilmesiyle elde edilir.
Vitray silisi veya karışık kum kimya ve fizik kurallarına göre 1710 Cº derecede eriyen basit şeklidir, buna ; % 25 sodyum eklenmesi ısıyı 793 Cº dereceye düşürür. Burada sodyum fulux (akıcı) olarak kullanılır. Bunun en iyi sonuç vereni ve eskiler tarafından kullanılan kireçtir. Bu soda-kireç s:!ika camlar kireç camı diye adlandırılırlar.
Yukarıdaki tarife uymayan camlar da vardır. Örneğin SiO2→ Na2O sisteminin denge diagramı soğuma sırasında üç tür silikat meydana getirir. Bunlarda orto silikat (Na2SiO4) Metasilikat (Na2SiO3) ve disilikattır (Na2Si2O5). Kristal olarak da elde edilebilen bu bileşikler ısı etkisiyle bozulmazlarsa belli bir erime noktalarına sahiptirler, fakat silis oranı arttıkça meydana gelen cismin, soğumakla aşırı erimiş bir halde kalmaya eyilimli olduğu, ısıtmakla da hamurlaştığı görülmüştür. Suda çözülmeyen bu cisme de cam denir.
Elde edilen cam hamuru üfleme, çekme veya dökme yollarıyla işlenir. Cam hamuru yapılırken kırık camlardan da faydalanılır.Cam, ya kullanıldığı yere veya kimyasal karışımlara göre adlandırılır.
2.1. KİMYASAL ÖZELLİKLERİNE GÖRE CAM ÇEŞİTLERİ
a. Pencere Camı
Transpanent. parlak, düz sıcak işlenmiş yüzeylerin düzgünlüğü belirli fakat dar bir açı altında bırakıldığında veya ışık yansıtıldığında yüzeyen karakteristik bir dalgalanmanın görülebilecek şekilde oldukça ince bir camdır.
Na2SiO3 + Ca SİO3 karışımıdır. İlkel madde olarak ince kuars kumu, Ca Co3 (kireç taşı) Na2CO3 (soda) kullanılır. Sodyum karbonat (soda) yerine sodyum sülfat da kullanılır.
b. Bomelya Camı
Potasyum silikat ve kalsiyum silikat karışımıdır. İlkel madde olarak silisyum dioksit (SİO2) kalsiyum karbonat (Ca CO3), potasyum karbonat (K2CO3) kullanılır. Bu karışım çok serttir. Işığa dayanıklıdır, güç ergir, alkalilerden kolayca etkilenmez. Crown class da bunun bir türüdür. Optik aletlerde kullanılır, ışığı çok kırar.
c. Pireks Camı
Silisyum dioksit (SİO2) sodyum oksit (Na2O) alüminyum oksit (A12O3) boroksit (B2O3) Bomelya camından daha üstündür.
d. Potasyum Kurşun Camı
Fazla sert olmayıp kolayca ergir. Birleşimi: potasyum silikat (K2SİO3) ve kurşun silikattır. (PbSiO3). İlkel madde olarak kurşun oksit PbO, potasyum karbonat (K2CO3) kullanılır.
Bu camın birçok türleri vardır:
d. (a). Kristal Cam
Kristal cam, renksizdir. Temas halinde madeni bir ses çıkarır, alev ya da yüksek ısı ile karşılaşması halinde kırılır.
d. (b). Stras Cam
En çok kurşunu ihtiva eden cam türüdür. Işığı çok fazla kırar, bunun sonucu olarak da taklit elmas +olarak da kullanılır.
d. (c). Füntglass Cam
Kurşunca kristal camdan daha zengindir.ışığı fazla kırar.
e. Ultraviole Cam
Ultraviole cam kuvarstan yapılır, %96'sı silisyum dioksittir. (SİO2)
f. Katmanlı Ca+mlar
İki cam tabakası arasında prisolin denen yapay reçine konur; sarsıntı ve vurmalara karşı dayanıklıdır. Oto pencere camlarında da kullanılır.
g. Cam Pamuğu
Çok ince cam elyafından yapılıdır. İzolasyonlarda da kullanılır.Camı renklendirmek için eriyik haldeki cama çeşitli demir, bakır, gümüş selenyum yakut kobalt gibi metal oksitler kullanılır. Camın rengi aynı zamanda farklı pişirme süreleriyle de değişir. Üretim sırasında kullanılan farklı renler, tonlamalar ve dokular cam sana+tı olan vitrayı direkt olarak etkiler. Camda ne kadar çeşit ve desen üretilirse bir vitray sanatçısının o kadar güzel sanat eserleri yaratma olanağı o kadar artar.
2.2. VİTRAY YAPIMINDA KULLANILAN CAM TÜRLERİ
Günümüz vitray yapımcısı bir ortaçağ yapımcısı gibi tek cins cam kullanma zorunluluğunda değildir. Teknik ona birçok cins ve karakterde cam sunmuştur. Sanatçı mimarisine, yerine, ışık düzenine tekniğine ve hattâ üslûbuna uyan. karakterde ve cinste cam kullanma olanağına sahiptir. Vitray sadece bir tür camla yapılabileceği gibi, birkaç tür camla da olabilir. İyi olan, güzel olan seçişin yerinde oluşudur. Tekniğin verdiği rahatlığı iyi değerlendirmek gerekir. Yapımcı güçsüzse tekniğin vermiş olduğu çeşit bolluğu bir yerde onu şaşırtabilir.
Çok kimse eski sanatçıların başarısını cam türünün ve renklerinin kısıtlı oluşuna yorumlar. Yine de cam türünün çokluğu yeni vitray tekniklerinin doğmasını ve cam resimcilerinin çeşitli eserler vermesini sağlamıştır.
Bu çeşitli cins ve karakterdeki camlar şunlardır:
2.3. ANTiK CAMLAR
İlk camlar daire şeklindedir, çapları 30 ile 45 cm. arasında değişir. Bunlar ortasına doğru farklı kalınlıklar ve fazla parlaklık gösterirler. Bu tür camlar küre şeklinde şişirilen camın düzeltilmesiyle meydana gelirler.
Günümüzde yapılan antik camlar Ortaçağ camlarında bulunan özelliklere ahip bir yapıdadır. Önce cam üfleme çubuğu ile bir silindir kalıp içersinde üflenir. lde edilen silindirik cam boyuna kesilir ve yaygın bir fırına konulur, açılması sağlanır. Dolayısıyla dikdörtgen bir cam tabakası elde edilir.Bu tip camların kalınlığı 3 mm. kadardır. Antik camların özelliği kalınlıklarının farklı oluşundandır. Renkler kalınlıklara göre değişiklik gösterir.
Ayrıca çok kuvvetle şişirilmiş antik camlar vardır. Bu camlardaki şişkinlikler normal antik camlardan daha fazla pırıldar. Çünkü bunlar ışığı daha fazla alır ve kırarlar. Bu sebepten dolayı çok defa faydalı bir özellik olarak daha az saydamdırlar.
2.4. ŞİŞE CAMI veya KALIN TABAKA (dilim) CAMLAR :
Bu tür cam yapımında kare prizma bir kalıp kullanılır. Üfleme çubuğu dikey tutularak adı geçen kalıp içersine cam üflenir ve camın kalıbın şeklini alması sağlanır. Böylece kare prizma şeklinde bir şişe elde edilir. Kalıptan dışarı alman şişe üfleme çubuğundan ayrılır ve şişe soğutulur. Daha sonra kenarları köşelerinden kesilerek ayrılır. Böylece dört tabaka cam ve bir de küçük bir dip parça elde edilir.
2.5. KATEDRAL CAMLAR:
Prese edilmiş ve parlatılmış büyük tabakalar halindedir. Bir yüzü pürüzlü diğer yüzü düzdür. Yüzeydeki pürüzler sayesinde ışık yakalar ve büyük ölçüde ışıklı ve karanlık ton değişmeleri gösterir. Arkasını göstermemekle birlikte çok iyi parıldar ve ışıldar.
2.6. PLÂKA CAMLAR :
İki ayrı renk tabakasından meydana gelmiş camlardır. Bunlar genellikle renksiz ya da hafif renkli bir cam üzerine yapım sırasında çok ince ve renkli bir cam tabakası geçirilmesiyle yapılır.Bu gibi camlar vitrayda asitle pentür yapabilme olanağı sağlar.
2.7. OPAL CAMLAR : (Süt camı)
Opal camlar beyaz renktedir. Bünye bakımından plâka camlara benzer. Işığı yaygın olarak dağıtır. Işık geçirme özelliği olmakla birlikte tam saydam değildir. Camın biraz arkasında bulunan cisimlerin görüntülerini geçirmez. Bu tip camlarda renksiz bir cam üzerine yapım sırasında ince bir ikinci kat beyaz cam geçirilmesiyle elde edilir.
2.8. EMPRİME CAMLAR :
Renksiz camlar üzerine fabrikasyon desen ve dokular yapılarak elde edilir. Çoğunlukla bir yüzü pürüzlü (dokulu veya desenli) diğer yüzü düzdür. Üzerindeki desen ve dokulara göre çeşitli isimler alır. Bu tür camlarda da camın cinsine, kalınlığına ve dokusuna göre ışık geçirgenliği, arkasını gösterme durumları değişir. Ekseriya renksiz olmakla birlikte renklileri de vardır.
2.9. KALIN CAMLAR :
Kalınlığı 2-2.5 cm. arasında değişebilen ve 20x30 cm. boyutlarında plâkalar halinde yapılır. Bu boyutlardan daha fazla veya az olanları da vardır. Plâkaların üzerinde pürüzler ve içinde hava kabarcıkları bulunur. Betonlu vitrayın doğmasını sağlayan bu camların en büyük özelliği kalınlığından yararlanılarak kapakçıklar attırılır. Dolayısıyla de ışıldama ve aynı rengin ton ve nüans farkları elde edilir.Fransa'da Boussoıs tarafından yapılan renkli ve renksiz iki tarafı da düz büyük tabakalar halinde kalın camlar vardır. Bunlar 10 m² ye kadar büyük olabilir.
2.10. FÜZYON CAMI :
Fırınların bakıma alınması sırasında renkli camın gelişi güzel akıtılmasıyla oluşan bir cam. Bunlar masif kütleler halinde, kesek veya moloz diyebileceğimiz büyüklüklerde, serbestçe oluşur. Füzyon camdan çok güzel beton vitray yapılır.Yani, duvar örer gibi örebilirsiniz ve arasını betonla takviye edeniniz. Benim geliştirdiğim teknikse bunun dışında birşey. Bu tür bircamla ve daha özel bir birleştiriciyle çalışmak üzerine kurulmuştu. Araştırmasını başlattım ama,malzeme bulamadığım için, literatüre lanse edecek bir olgunluğa ulaştıramadım. Bu da içimde bir uktedir. Eskiden füzyon camı bedava alabilirdiniz. Şimdilerde fırın bakıma alınırken içindeki renkli camı serbest olarak akıtmıyorlar,su püskürterek şokluyorlar. O zaman da çok küçük partiküller haline geliyor. Yani, renkli cam bizim işimize yaramayacak kadar küçüklüklerde ortaya çıkıyor. Bu camı özel atölyelerden temin edebilirsem, araştırmamı sonuçlandırabilirim.
Bir başka teknikle, damla camlarla yapılan çalışmalar var. Bu da Türkiye'de rahatlıkla yapılabilir ama, dediğim gibi, pazarın gelişmesine bağlı. Damla camın yüzeyi baskı ya da taşla işlenerek fasetli hale getiriliyor ve değişik efektler sağlanıyor. Ayrıca, reflektif camların kenarları düzeltilerek kullanılabiliyor. Renkli float camlar var, onların kenarları işlenerek kullanılabilir. Kısaca, eldeki malzemeye göre çeşitli teknikler uygulanabilir. Yaygın olan belli başlı teknikler kurşunlu vitray, Osmanlı'da alçı vitrayı, Tiffany tekniği, mozaik ve füzyon camıyla yapılabilen beton vitraydır.
3. CAM ÜSTÜ İŞLEMLERİ
Gerek cam renklerinin sınırlı olusu ve gerekse renkli canların pahalılığı vitray yapımcılarını bazı araştırmalara zorladı. Bu nedenle cam üstü birçok işlemler doğdu. Bunların başında cam boyamaları ve asitleme işleri gelir.Vitray yapımcıları buldukları maddelerle renksiz bir camı renklendirirken renkli camlar üzerinde de ton ve nüans farkları yaratmaya ve hattâ üst üste iki renkten meydana gelen camlarda asitleme yoluyla iki rengin kalınlığını azaltarak bir cam parçası üzerinde değişik iki renk ve o renklerin karışımından mey dana gelen tonlar: elde edebildiler.
3.1. GRİSAİLLE ve ÇEŞİTLİ BOYAMALAR :
1134 senesi başlarında dini bir emir "Cistercian Order" renkli camları, figürleri ve haçları yasak etmişti, yerine beyaz cam emretmişti.Yine o devirde renkli cam masraflı ve bulunması güç bir madde idi ve basit camların kullanılması grisaille pencerelerin doğmasını sağladı.
Grisaile (griye boyama) Norman asıllıdır. Bu griye, siyaha, kahverengine kaçan ve ışık geçirmeyen metal oksitlerinden ve cam tozlarından meydana gelmiştir. Önce arap-zamkı gibi bir ara maddesiyle ya da ince bir örtü gibi ana rengini hafif örtecek şekilde sürülürler. Bu işlem birçok eski vitraylarda bir arada yani iki kat olarak görülmektedir.Grisaille cam üzerine sürüldükten sonra 450° de fırınlanır. dolayısıyla uzun yıllar kalıcılığı sağlanmış olur.Bugün cam üstü baskılarında kullanılan serigrafi boyaları da aynı nitelikte boyalardandır.
Ayrıca çeşitli cam tozları medyumla karıştırılarak cam üstüne uygulanabilir. Burada cam üzerinde renkli bir cam tabakası meydana gelir. Renkli cam tabakasının renk tonunu kullanacağımız cam tozunun kalınlığına bağlı olarak ayarlayabiliriz.
Her iki motorda da fırınlama işlemi gereklidir.14. yüzyılda bulunan bir metot sayesinde camlar gümüş tuzlarıyla sarıya boyanırdı. Bu tuzlar tıpkı bir boya gibi uygulanır, ve ısıyla cama tesbit edilir.Talens marka cam boyalarıyla camları çeşitli renklere boyamak da mümkündür. Ne varki bu renklerin ömrü diğer boyalar kadar uzun değildir.
1 ölçü bezir. 1 ölçü sentetik vernik, 1 ölçü neft karışımına istenince toz boya ve talk karıştırılarak elde edilen karışımla da camlar renklendirilebilir. Bu karışımda talkın görevi karışım içinde yayılarak ışık geçirgenliğini sağlamaktır. Rengin koyuluğu içine koyacağımız boyanın çokluğu veya azlığı ile ayarlanabilir.Bu renklerin ömrü karışım içindeki pigmentlerin ışığa dayanıklığı kadardır Ayrıca diğer malzemelerde (vernik, neft) rengin değişimine etki ederler.
Çok kısa bir sergileme veya güneş ışığı olmayan yerlerde tinerli ve "alkollü boyalarla camlar boyanabilir.Adı geçen boyalarla yaptığım denemelerde camlarda elde ettiğim renkler çok saydamdı. İkinci kat boya uygulanmasıyla antik cam havasına yakın bir görünüş elde edebiliyordum.
Yaptığım renk testlerini değişik ışık düzenlerinde üç yıl denedim. Tamamen güneş ışığı alan boyalar daha ilk sene sonunda rengini yitirdi. Doğrudan güneş ışığı almayan camlarda tazeliğini yitirdi ve solmaya başladı. Fakat yapay ışıkta duran boya hemen hemen sürüldüğü zamanki tazeliğini koruyordu.
3.2. ASİTLEME:
Genellikle iki renkli camlarda "Fluor asiti veya hidrofluorik asit" dediğimiz asitle bu iki renkten istenilen etki elde edilir.
Cam üzerine uygulanan asit camı eriterek oyar. Dolayısıyle üst cam tabakasının rengini hafifleterek bir tek cam parçası üzerinde saydam renk nüanslarından meydana gelen oldukça geniş bir skala elde edilir
.
Asit renksiz camlar üzerinde resim buzlama veya oymalar yapabilme olanağı sağlar. Hattâ bu oyuklara taşlar ya da prizmatik yontulu camlar yerleştirilerek başka etkiler de elde edilir.
Önce üzeri işlenecek cam ince bir balmumu veya parafin tabakasıyla örtülür. Ucu sert bir cisimle parafin veya balmumu kazınarak istenilen şekiller yapılır. Sonra cam hidrojen flüorür buharına gösterilir veya hidrofilüorik asit eriyiğine batırılır. bu sırada hidroflüorik asit camın çıplak yüzeylerini eritir, oyar. 20 dakika sonra cam ateşe gösterilerek parafin kaldırılır. Resim ve şekiller açığa çıkar.
Hidrojen flüorür buharına tutulan camlar donuklasın halbuki hidroflüorik asit eriyiğine batırılan camların oyuk yerleri parlaktır.
3.3. MATLAŞTIRMA :
Renkli veya renksiz camlara tabanca ile kum püskürterek yüzeyin pürüzlenmesiyle olur. Bu işlemde saydam kalmasını istediğimiz yüzeylere bir kâğıt yapıştırmakla sağlayabiliriz.
3.4. KAZIMA:
Diğer bir cam üstü işlemi yüksek devirli taşlarla cam üzerine oyuklar kazılarak yapılır. Bu işlem devamlı akan su altında yapılır. Böylece sürtünmeden doğan ısı yok edilir. Ayrıca işlenen cam bir kap içerisinde bulunan suya sokularak oyuklar temizlenirken kontrol da edilmiş olur.
3.5. YAPIŞTIRMA :
Cam sıcakken üzerine yine camdan yapılmış çiçek v.b. bezemeler yapıştırmak suretiyle meydana gelir.Bunun için gerek cam gerekse üzerine yapıştırılan kabartma şekiller sıcak hamur halinde olmalıdır. Venedik cam eşyaları bu şekilde yapılmıştır.
3.6. KABARTMA :
Cam sıcakken ve yumuşakken bazı kısımları bir demir kalemle çökertilmek suretiyle yapılır.
4. VİTRAY ÇEŞİTLERİ VE UYGULANIŞLARI
4.1. Kurşunlu Vitray
Renkli camlar kullanarak vitray pencerelerin yapımında kullanılan antik cam, katedral camlar, kalın tabaka camlar, plaka camlar, opal camlar, emprime camlar, kalın camlar gibi çeşitli camlar bulunmaktadır. Bu camlarla yapılan resimler ışığın önüne yerleştirilerek gerçek anlamına ulaşmaktadır.
Avrupalılar "Vitray" denilen bu tür pencerelerde cam parçalarını bir araya getirmek amacıyla ancak kurşun kayıtlar yardımıyla sağlanmıştır. Kurşun işlenebilirle kolaylığı olduğu için kurşun çubukların içleri rende yardımıyla oyulmuş ve cam parçalan bu oyuklara yerleştirilerek yapılıyordu. Bu teknik zamanla gelişerek vitray sanatının en önemli metodu haline geldi ve günümüzde de diğer teknikler arasında değerini yitirmemiş ve 20. Yüzyıla kadar alçılı vitray dışında tek teknik olarak görülmektedir. Ortaçağ figüratif resim kompozisyonlarından günümüzdeki resim sanatına uygulanabilecek bir sanat dalı olmuştur.
Kurşunlu vitrayın yapım teknikleri aşama aşama şu şekilde sıralanmaktadır:
a) Kurşunlu vitray yapımında kullanılan araç ve gereçler
b) Eskiz hazırlama ve hücreleme (parçalama)
c) Kartonlama ve sınırlardan ayırma
d) Cam kesme
e) Boyama (gerekiyorsa)
f) Kurşun ile çerçeveleme
g) Sabitleştirme: lehimleme ve macunlama.
h) Monte edilmesi
4.1.1. Kurşunlu vitray yapımında kullanılan araç ve gereçler
(1) Karton, cetvel, gönye, kalem, suluboya, fırça, kağıt: Bu malzemeler vitray yapımına geçmeden önce eskizin hazırlanması için kullanılan araç-gereçlerdir. Eskizin renklendirilmesi için suluboya en ideal malzemedir.
(2) Çalışma yüzeyi, çıtalar ve çiviler: 1,5-2 cm kalınlığında düz çivi çakabilecek yumuşaklıkta tahta veya sunta üstlü bir masada çalışılır. Masanın ölçüleri yapılacak işlerin ebadına göre ne çok küçük, ne de çok büyük olmalıdır. Masa üzerindeki tablanın, vitrayı kaldırma kolaylığı sağlaması açısından sabitleştirilmemelidir. Çıtalar işin etrafının çakma kullanılır.
(3) Kanal Makası: Kartonlama sırasında kurşun kalınlığı kadar boşluk bırakarak, şablon çıkarma da faydalanılır.
(4) Elmas (cam kesici): Ortaçağda camı kırmak için kızgın demir veya çubuklar kullanılmıştır. Günümüzde ise camın en doğru biçimde kesimini sağlayan sert bir metal çarka sahip çok karmaşık ve çeşitli kesiciler (elmas) kullanılmaktadır.
(5) Kurşun raylar ve kurşun mengenesi: Çeşitli kurşun rayları vardır. U tipi tek kanaldır. H tipi ise iki taraflı kanaldır. 0,4 mm - 0,6 mm, 8 mm - 12 mm uzunluğundaki kanallar en çok kullanılanlardır. Kurşun mengenesi ise kullanılacak olan kurşunu düzeltmeye ve sertleştirmeye yarar.
(6) Havya: 30-40 vvatta arasında olan elektrikli havya lehim için kullanılır. Bakır ve demir uçlu olanları bulunup l cm çapında ve bakır olanlar bir çok amaç için kullanılır.
(7) Pasta: Lehim için hazır olan kurşunlu vitrayın birleştirilecek olan kurşun uçlarının lehimlenmesinde kullanılır.
(8) Çekiç, çakı, pense, çivi: Orta boy bir çekiç ve nal çivisi, camları kurşunlarken sağlam olması açısından zemine tutturmakta kullanılır. Çakı, kurşun rayların kesiminde kullanılır. Düz ve geniş ağızlı penseler ise elmas ile kesilen camın pürüzlerini temizlemekte kullanılır.
(9) Cam taşı, eğe: Cam taşı kesilmiş olan cam parçalarının pürüzlerini düzeltmekte kullanılır. Eğe ise kullanıldıkça bozulan, ucu yenen havyanın ağzını temizlemeye ve istenilen şekli vermeye yarar.
(10) Nemli sünger, pamuk, fırça, gaz: Sünger havyanın ucunu temizlemeye, pamuk lehimlenen yerin kararmaması için silmek amacıyla kullanılır. Küçük fırça ise lehimlenecek yere pasta sürmekte kullanılmaktadır. Bir kabın içinde pamuk üzerine dökülen gaz kesici (elmas) için kullanılır.
4.1.2. Eskiz hazırlama ve hücreleme (parçalama)
Vitray bulunduğu yerin bir parçasıdır. Pencere gibi düz yüzeylerin dizaynında bir fikir geliştirebilmek için nasıl kullanılabileceği gibi, hem renk ve ışık konusunda bir anlayışa sahip olmak hem de cam hakkında pratik bilgilere sahip olmak, bu konuların çevreden ve içinde bulunduğu ortamdan nasıl etkileneceğini bilmek gerekmektedir. Eskiz çizilmeden önce mimari yapı görülmelidir.
Yapılması istenen pencerede hangi konunun işleneceği, ebadının ne kadar olacağı, yerden yüksekliği, çevrenin getirdiği sınırlılıklar ve benzeri konuların hepsi önem arzetmektedir.
Bu konulara dikkat edildikten sonra yapılacak vitray pencerenin yapılacağı alanın dış ölçüleri alınır ve bu ölçüler 1/10 oranında küçültülerek bir kağıda eskizi hazırlanır. Eskiz çizerken de camın kesilebilecek şekilde ve tekniğin gerektireceği biçimde parçalara ayrılmış olması dikkate alınmaktadır. Pencerenin bölmelerini meydana getirecek olan metal çubuklar eskizde mimari özelliğe uygun ayarlanır.
İkinci iş olarak da bölmeleri meydana getiren çubukların nereden geçeceğini saptamadır. Zira vitrayın ayakta durmasını bu çubuklar sağlayacaktır. Ayrıca unutulmaması gerekir ki eskizde belirtilmeyen çubuklar daha sonra çeşitli güçlüklerle sanatçıyı karşı karşıya bırakır. Çubukların teşkil edeceği yüzeylerin l m²'den büyük olmaması da ayrıca dikkat edilmesi gereken önemli bir unsurdur. Bunun sebebi ise hava değişikliği ve camların ağırlığı nedeniyle sarkma ve bombe meydana gelmemesi içindir. Eskizin iyi planlanması pencerenin şekil ve büyüklüğü göz önüne alınarak olur. Hemen belirtmek gerekir ki resim öyle bir şekilde yapılmalıdır ki bu çubuklar normal pencerede ve duvarda kendisini belli etmemeli ve resimle bir bütünmüş gibi görünmelidir.
Mimari ve mimarideki ışık düzeni göz önüne alınarak yapılan eskizlerdeki renklerin çokluğu, azlığı, koyuluğu, açıklığı ve biçimleri o düzene göre ayarlanır.
Vitray yapımıyla uğraşan kişiler kendilerine göre çeşitli şekillerde eskiz hazırlarlar. Kimi basit şekilleri ve şematik olarak çizdiği konuyu geliştirerek eskizi tamamlar. Kimi ise önce renk, koyu-açık leke düzenini kurarak onun içerisinden detaya giderek konuyu çıkarır. Her biri kendine göre yöntemlerle sonuca ulaşır önemli olan nasıl ulaştığı değil sonucun iyi olmasıdır.
Eskizde kurşunların nerelerden geçeceği belirlendikten sonra kurşunların sıklığı, seyrekliği, hareketlerinden yararlanarak çizgi konsantrasları oluşturulabilir. Tekniğin zorlaması olarak görünen çizgilerin resmin içerisindeki çözümlenmesi en iyi yoldur.
Kontur çizgileri 9-12 mm arası kalınlıklardadır. Daha iyi sonuç alınabilmesi için eskiz çalışmalarında bu kurşun konturlar belirtilmelidir. Hatta bazen çift kurşun çubuk ta kullanılabilir. Bunun nedeni vitrayın sağlamlığın arttırmaktır. Ayrıca kurşun olukların arasına çelik vb. metal çubuklar yerleştirmenin de sağlamlaştırıcı etkisi olmaktadır.
Eskiz hazırlanırken kullanılacak camın kesilebilirlik derecesine göre şekillendirilmesi önemli bir unsurdur. Eğer uygun olmayan şekiller çizildiyse uygulanamadığı için daha sonra değiştirilecek ya da çeşitli yollarla giderilmeye çalışılacaktır.
Eskiz çalışmaları çoğaltılarak çeşitli renkler denenir ve nasıl etki yarattığı gözlenir. Suluboya ile en iyi sonuç alınacağı için boyama işleminde suluboya tercih edilir. Daha sonra bu çalışmalar vitray resminin etkisini en iyi veren siyah resim kartonu yani siyah pasportu içerisine alınarak işlem tamamlanmış olur.
4.1.3. Kartonlama ve Sınırlardan ayırma
Eskiz 1/1 oranında kağıda geçirilir. Cam ve kurşunların şekil ve alanları belirtilerek pencerenin tamamı gerçek boyutlarda çizilir.
Eskiden vitray sanatçıları doldurulacak aralıkları doğru olarak ölçtükten sonra, kağıda gerçek ölçülerinde çizimi yapmaktaydılar. Daha sonra kağıt üzerinde yapılan kartonlarda bir sanat dalı olmuştur.Kalıp çıkarma sınırdan ayırma işlemi her cam parçası için kalıp olacak parçaların kartondan kopyasının çıkarılmasıdır. Bunun için kullanılan yöntem 2 çeşittir.
1) Camı kesen kişi, cam tabakasının tek bir kopya üzerine koyar ve kurşun çerçeve şeritlerine kalınlık payı bırakmak için şeklin dış hatlarının hemen içinden camın kesilmesidir.
2) Her bir cama ait bireysel kağıt kesimi ise yine kurşun şeritlerle kalınlık payı bırakmak amacıyla kanal makası kullanılarak, her şeklin çıkarılması ile gerçekleştirilmektedir.
Bu iki metot, bugünde vitray atölyelerinde aynı şekilde kullanılmaktadır. İlk bahsettiğimiz metot bu işte ustalaşmış kişiler için hem kolay hem de pratik bir yöntemdir. Zaman açısından da daha kazançlıdır.
Bu metotta 1/1 karton çiziminin renklendirilmesine gerek yoktur. Yapılan eskiz çalışmasına bakılarak kartona ve yağlı kağıda.geçirilmiş orijinal ölçülerdeki çizimlere renkleri belirten numaralar ve kısaltmalar konulur.
Vitray ile uğraşan kişi ikinci yöntemi uygulamışsa, kesilen şablon kartonlar cam büyüklüğündeki kalıplardır. Daha ihtimamlı dizaynlar için, model ve örnek gerekebilir. Amaç, pencerenin ölçeğine uygun olmasını sağlamaktadır.
4.1.4. Cam Kesme
Yapılan çalışma için gerekli camlar hazırlanarak cam, düz yüzü üste gelecek şekilde, düz, temiz eğer varsa kaplanmışsa basit halı vb. kaplı masa üzerine konulur. Renkli camların bir yüzü pürüzlü bir yüzü düzdür, iki yüzü de düz olan camlar da vardır. Kesici (elmas) yalnız düz yüzeyde işlevini yapabilir. Camın kesilmesinden önce kesicinin uygun olup olmadığı kontrol edilerek her kesim öncesinde ve sonrasında gaza batırılmalıdır. Bu işlem kesicinin daha uzun süre ve sağlıklı kesebilmesi için yararlıdır.
Cam kesiciyi çok farklı şekillerde tutabilirler. Doğru olanı cam kesicinin kesiş yönü kesen kişinin kendisine doğru olanıdır. Kartondan çıkardığımız kalıp camın düz yüzeyine konulup üzerinde elmas ile çizilen bir çizgi elde edilir. E iyi sonucu elde etmek için de camın üzerine konulan şablon yardımıyla cam, elmasla çizildikten sonra diğer tarafı çevrilir ve elmasın metal kısmıyla hafifçe çizilen kısımların üzerinden vurularak çizginin belirginleşip rahat kırılmasına yardımcı olmaktır.
Cam iki elle dengeli bir şekilde tutularak çizdiğimiz Jasım bize bakacak şekilde ters tarafa bastırılarak kırılır. Çizdiğimiz çizgiler dışında kalan küçük parçalar pense ya da kesicinin üzerinde bulunan oyuklar yardımıyla alınır. Pürüzler varsa cam taşında taşlanarak düzeltilir. Yuvarlak şekiller camcı pergeli ile çıkarılmaktadır.
Eskize uygun camlar seçilip kesildikten sonra pencerenin temeli oluşmuş olmaktadır. Eğer geometrik şekiller varsa ve bunlar birden fazla ise cam, şeritler halinde kesilir ve ölçülere uygun şeritlerden kesilir. Bu hem cam tasarrufu hem de zaman açısından önemli olmaktadır.
4.1.5. Boyama
Cam ve kurşun yardımıyla elde edilemeyen doku, parça ve çizgiler çeşitli cam üstüne boyalar ile boyanarak yapılır.Boyanacak kısımda geçici bir kurşunlama uygulanarak ya aynalı ya da makaralı cam boyama masasında yahut ta yerine monte edildikten sonra boyama işlemi yapılır. En iyi sonuç yerinde boyama yapıldığında elde edilmekte ve yapılan boyamanın kontrol edilmesi daha kolay olmaktadır.
Kullanılan tek pigment cam tozu ile demir veya bakır oksit karışımı, sıvı halde arap zamkı ve tinerden oluşturulan cam boyasıdır.Boya özel olarak cama fırçalarla uygulanır. Gölgelemeler için geniş kıllı fırça, yüz ve elbise kıvrımlarının çizimi gibi çizgi işlerinde daha ince fırçalar kullanılmaktadır.
Cam ve boyayı birlikte eritip kaynaştırmak için bir ocak içinde fırınlanırlar. Boya ile resim yapılmış cam, soğurken bükülmemesi için düz bir plaka üzerine yerleştirilir ve fırına konulur. Sıcaklık 600-700 Cº arasında ayarlanır. Cam sıcaklıkla yumuşamaya başlarken üzerindeki boya camın yüzeyine nüfus eder ve ısı yavaş yavaş düşürülürken boya camla birleşir. Cam boyası da genelde resim boyası fırınlandıktan sonra daha düşük bir ısıda fırınlanır.
Boyama için ikinci teknik ise düz cam üzerine kesilen camlar balmumuyla tutturularak boyama yapılır ve boyalar fırınlanarak sabitleştirilir. Bu daha kolay bir yöntemdir. Çünkü diğer yöntemde kurşunlama kullanıldığından bu kurşunların fırınlandıktan sonra tekrar sökülmesi gerekmektedir.
4.1.6. Kurşun ile Çerçeveleme
Kurşunlama yapılmadan önce kurşun çubukları hazırlamak için kurşun eritilerek sivri ağızlı bir kepçe ile kurşun çubuk kalıplarına dökülür. Bu kurşun çubuklar daha sonra kalıptan çıkarılarak temizlenir ve uçları kurşun çekme makinesine görebilecek şekilde çekiç ile hafifçe eğilir.
Kurşun çubuklar çekilirken dikkat edilen bazı önemli noktalar vardır; ilk olarak çubuklar istenilen kalınlığa göre genelde 5'lik dişliden geçirildikten sonra çekilmektedir. 8'lik ve l'lik kurşun çubuklar direk olarak 5'lik dişliden geçirilmeden çekilir. H harfli kesitli kurşun çubukların rahatça çekilebilmesi için uçları yağa batırıldıktan sonra makineye yerleştirilmelidir. Bir kişi çarkı çevirirken diğer kişi pense ile kurşunu çekerek işi daha kolaylaştırır.
Kurşunlama sırasında şekil verilip kullanılan kurşun çubuklar yüzey genişliklerine göre 4'ltik ve 12'lik diye adlandırılır. En ince kurşun çubuk ise 2 mm'dir. Bu kurşunlar kullanılacak şekle ve ölçüye getirildikten sonra zarar görmemesi için düz bir yüzey konulmaktadır. Kurşunlar ne çok sert, ne de çok yumuşak olmalıdır.Cam şekillerin çerçevelenmesinde geleneksel ve en yaygın kullanılan metod kurşunlamadır. Bu dolgu gereci ısının ve rüzgarın yaptığı basınca karşı oldukça dirençli ve elastiktir. Yumuşak olup her şekle girer ve dayanıklılık seviyesi yüksek olmaktadır.
Kurşun Tipleri:
Kurşunlama işlemi yapılırken düz yumuşak bir tahta ya da üstü sunta olan bir masa kullanılmaktadır. Bu masa üzerine vitrayın kopyası konulur ve yan sabit bir hale getirilir. Bu kopya üzerine de kurşunlama yapılır. Yapılan vitrayın kenarları düz ise, tahta çıta ile iki kenarı sabitleştirilir ve yerleştirme işlemi bu çıtaların bulunduğu köşeden başlar.Hazırlanmış olan kurşun çubuklar yerine yerleştirilmeden önce bir ucundan pense ile tutulur, diğer ucuna ayak topuğu ile basılıp çekilir. Bu işlem kurşun çubuğun düzelmesini ve sertleşmesini sağlamaktadır.
Tahta çıtanın iç kısmına kurşun kanal işin boyutuna göre kurşun kesme bıçağı ile kesilerek yerleştirilir. İşin düzgün olması ve sabit durması için, dış uç kısımdan iki köşeden de olmak üzere çiviyle çakılır. Bu işlem iki köşe içinde yapılır. Kesilen kurşun kanal uçlarının muntazam olmasına dikkat edilerek düzeltme kesme bıçağı ile yapılmaktadır.Köşeden başlanarak cam parçalan alttaki motife göre sırayla yerleştirilir. Camın kenar kısımları kurşunların kanallarına oturtularak teker teker yerleştirilmelidir. Her cam parçası yerine koyulduktan sonra camın yanma yerleştirilen kurşun, camdan 2 mm ve diğer kurşunla camın yerleşmesine göre küçük ya da büyük kesilir.
Kesilen kurşun camın şekline ve diğer kurşun ile birleşeceğinoktanın şekline göre ya ya da şeklinde kesilir.Camın gireceği kanallar kesilirken eğrileceği için bıçak ile düzeltilir.Camın kanala tam oturması için cama küçük bir tahta parçası dayanır ve buna çekiç ile vurularak oturması sağlanır.
Bu işlem yapılırken camı kurşun kanallara yerleştirdikçe, kontrol ederek lehim yapabiliriz ya da lehim ile sabitleştirilmediğinden kurşun ve camların oynamaması için belli merkezlerden kenarlarına çivi çakılarak ilerlenebilir ve ilerledikçe çivi bir sonraki sıralara çakılır. Çivi çakma işlemi sonucu, vitrayın tümü birden lehimlenir.
4.1.7. Sabitleştirme, Lehimleme ve macunlama
Kurşun ile birbirine tutturulan camlar, pastası içinde olan tel lehim ile kurşun çubukların birbirine değdiği yerlerden elektrikli bir havya ile lehimlenir. Lehim yapmadan önce havyanın sıcaklığı başka bir kurşun parçası üzerinde denenerek uygun olup olmadığına bakılır. Havya çok sıcak ise kurşunu eritebilir. Ayrıca lehim kurşun üzerinde yaygın bir kabarcık oluşturacak şekilde olmalıdır. Kurşun çubukları lehimlemeden önce kenarları sert ve pürüzsüz bir cisimle bastırılmalıdır. Bunda amaç kurşunla cam arasında kalan boşlukları gidermektedir. Bir yüzeyin lehimleme iyi bitince vitray ters çevrilerek diğer tarafta lehimlenir.
Lehimleme işlemi bittikten sonra İngiliz beziri ile karıştırılan kaba üstübeç, boza kıvamına getirilir ve sert bir fırçayla vitrayın üzerine sürülür. Böylece kurşun ile cam arasındaki boşluklar doldurulmuş olur. Üzerine talaş dökülüp üstüpü ile silinerek temizlenir. Macunlama işlemi 2 yüzeyde de yapıldıktan sonra vitray kaldırılır ve dik olarak yere konulur.
4.1.8. Monte edilmesi
Vitray parçalan madeni, taş veya ahşap çerçeve içine yerleştirilir. Bu yerleştirme sırasında vitraylar hep dik tutulmalıdır. Parçalar yerlerine çıtaları ile tutturulur, boşluklar ise macunlanarak doldurulur. Rüzgar şiddetinin çok olduğu yerlerde dıştan koruyucu cam takılır. Kuşlara karşı vitrayların önlerine kümes teli gerilebilmektedir.
4.2. Alçılı Vitray
Avrupalılar renkli cam parçalarını bir araya getirmek için kurşun kayıtlar kullanmışlardır. Türklerde ise o zamanlarda kayıtlar yalnızca alçıdan yapılmıştır yani alçılı vitray Türklere özgü bir vitray tekniğidir. Cam parçalarının birleştirirken bağlantı elemanı olarak alçı kullanılmıştır.
Türkler pencere ahengine göre eğik çizgileri tercih etmişler kıvrak çiçek ve bitki motiflerinin yanı sıra yazı ve buna benzer elemanları sıkça kullanmışlardır. Alçılı vitray yapılırken mekanda kullanılan iç süslemelere uygun desenler belirlenirdi. Bunun nedeni de ortaçağ kilise ve katedrallerindeki gibi sadece vitraylı pencerelere dikkat edilmesi değil bu pencereler seyredilirken iç süslemelerle birlikte göz önüne alınması idi. Camların üzerinde boya bulunmaz, camın kendi renginden yararlanılarak pencereler yapılırdı. Bu pencerelerde kullanılan dışlıklar nedeniyle camlarda tozlanma ve renk solması gibi olaylara rastlanmaz. Bu dişlik denilen çok daha sade ikinci bir pencere ile dış etkilerden büyük bir oranda koruma saklanmaktadır.
Osmanlı döneminde, diğer sanat dallarında olduğu gibi alçılı revzenlerinde en iyi örnekleri XVI. Yüzyılda görülmektedir. Bu revzenlerde nar çiçeği, lale, karanfil gibi bitkisel ve geometrik şekillerle Klasik dönem süsleme sanatına özgü motiflerle geometrik süslemeler büyük bir yer tutar. Sülüs ve talik yazılarının da sık kullanıldığı görülür.
Klasik dönemin en başarılı örneklerinden günümüze kalanlar; İstanbul Süleymaniye Camisinin Sarhoş İbrahim imzasını taşıyan mihrab duvarı pencereleri, Rüstem Paşa Camileri, Yeni cami, Hünkar Kasrı,Topkapı Sarayı vb. memleketimizde bir çok eski yapıda alçılı revzenlere rastlanmaktadır.
Alçılı vitray yapılırken pencerenin, renkli kartonu hazırlanır. Özellikle büyük pencerelerin taşıyıcı elemanlarına dikkat etmek gerekir. Bu parçalan tutacak bölmeler gerek pencerelere gerekse pencere içinde kullanılan biçimlere uygun ve onlarla denge kuracak biçim ve büyüklükte olmalıdır.Alçılı vitrayın nasıl yapılacağına geçmeden önce bu vitray için kullanılan alçının nasıl hazırlandığının açıklanması gerekmektedir.
Alçı hazırlanırken genişçe bir kaba su konulur. Alçı serpilerek üzerine dökülür. Bu işlem küçük bir tepecik oluşuncaya kadar devam eder ve oluşan tepeciğin suyu çekmesi beklenerek devam eder ve oluşan tepeciğin suyu çekmesi beklenerek sopa ya da el ile birkaç kez karıştırılır. İçinde yabancı bir madde olmamasına dikkat edilerek sivri uçlu bir maşrapa ile dökülür. Dökme işlemi hızlı olmalı ki ilk dökülen son dökülen alçı arasında tabakalaşma (arkı bulunmamalıdır. Alçının geç donmasını sağlamak için sirke, tutkal, bira veya şap gibi maddeler keskin bir bıçakla konik olarak tıraşlanarak camların görünme alam genişletilir. Görme alam vitrayın konulacağı yere bakışa göre düşünülerek alçı kenarları tıraşlanır.
4.2.2. Çift Taraflı Alçı Vitray
Daha önce yazdığımız gibi tek taraflı döküm için hazırlanan kalıpta camlar konduktan sonra bunun üzerine önce cam, camın üzerine de kesilmiş köpük parçalan yapıştırılır. Bu işlemde köpük parçalan yapıştırılır. Bu işlemde köpük parçalan eşit büyüklük ve şekilde olmalıdır.
Bunların arasına konulacak cam ise köpüklerden 3-5 mm büyük olarak kesilir. Cam ortada olmak üzere altta ve üstte köpük parçalarıyla hazırlanan kalıba dikkatlice alçı doldurulur. Alçı doldurulup dondurulduktan sonra masadan kaldınlarak, iki tarafta bulunan köpük parçaları temizlenir, alçı kenarları temizlenerek de iş bitirilmiş olur.
4.2.1. Tek Taraflı Alçı Vitray
Vitray yapılacak kompozisyon 1/1 ölçekte olmak üzere kağıda çizilir. Vitrayın yapılacağı büyüklükte ve düz bir masaya yatırılır. Kağıdın ıslanıp bozulmaması şeffaf bir plastik plaka kenarlarından gerilerek sabitlenir. Vitrayın çevresini koruyacak çerçeve ilerde çürüme ve çalışma yapmayacağı için plastik tercih edilmelidir. Çizimdeki camların büyüklüğünden 2 mm küçük kesilen köpük (strapor) parçalan üzerine yerlerine yapıştırılır.
Yapıştırma işlemi bittikten sonra dökülecek alçının kalıplarının kolay çıkması için sulandırılmış Arap sabunu veya zeytinyağı hazırlanmış kalıbın iç yüzüne dikkatlice yumuşak bir fırçayla sürülmelidir. Bundan sonra alçı hazırlanarak döküm yapılır. Alçı donduktan sonra gerilmiş olan plastik kenarlarından serbest hale getirilir. Vitray alçısı çerçeveyle birlikte kaldırılarak dik olarak uygun bir yere dayanır. Köpükler sivri bir bıçakla çıkartılır ya da kızgın bir uç veya selilozik vernikle eritme usulüyle çıkartılır.
Köpükler çıkarıldıktan sonra çerçeve tekrar masaya konulur. Açılmış olan boşlukların kenarlarına camların oturtulması için camlardan 2 mm büyüklükte ve cam kalınlıklarında 2 mm daha derin kanallar açılarak camlar bu kanallara oturtulur. Camların tümü oturtulduktan sonra alçı hazırlanarak üzerine şerbet alçı aynı zamanda camı da tutmuş olur.
4.2.3. Kil Kullanılarak Yapılan Alçılı Vitray
Hazırlanan vitray kartonu l/l oranında bir kağıda çizildikten sonra renklendirilmeye gerek olmadığı için dayanıklı, parlak yüzlü ve pencere büyüklüğünü biraz taşan bir tahta altlık hazırlanır ve yatay olarak konulur. Bunun üzerine, vitrayın oturacağı yerler çizilerek çerçeve teşkil edecek kadranlar çizgiler üzerine çakılır. Sonra vitrayın deseni tahta üzerine alçı kontürle iyice belli olacak şekilde çıkartılır. Renkli camlar desende görülen camlardan biraz daha büyük kesilir ki bu camlar alçı içine girebilsin. Alçıya verilecek yüksekliğin yansı kadar yükseklikte çamur (kil) tabakaları hazırlanır. Bu çamur tabakalarından desendeki cam büyüklüğü kadar ikişer parça çıkarılır ve tahta üzerindeki yerlerine her biri konulur; sonra da camlar üzerine yerleştirilir. Cam üzerine ikinci kil parçalan konulur.Alçı dökülmeden önce tahta yüzey zeytinyağı veya bezirle yağlanarak alçının tahta üzerine yapışması önlenir.
Alçı donduktan sonra pencerede duracağı şekilde dik bir duruma getirilir. Çamurlar temizlenerek camlar ortaya çıkartılır. Çıkarılan alçı pencerenin motiflerini düzeltmek ve inceltmek için keskin sivri uçlu bir bıçak kullanılır ve alçılar eğimli, bakan kişiye göre ve alçı kenarlarının camların önüne gelmesi önlenerek tıraşlanır.
Başka bir yol ise tahta üzerine sıvama çamur çekilerek yapılanıdır. Bu çamur alçı kalınlığının yarısı kadar olmalıdır. Desen çizili kağıt, çamur üzerine yatırılır, çizgiler üzerinden sivri uçlu bir kalem vb. bir cisim ile gidilerek desen çok ince oyuklar halinde kil üzerine çıkartılır.
Daha sonra cam gelecek yerlerin etrafının oyma işlemine gidilir. Camlar yerlerine yerleştirilir üzerine simetriği kil tabakaları konulur. Bu işlemler bittikten sonra çamurların alt ve üst tarafında birçok kanalcıklar ve odacıklar meydana gelmiştir, aynı boşluklar camlan da çerçevelemektedir.
Bazı vitray sanatçıları alçı pencerelerin etrafına tahta çerçeve koyarlar ve vitrayı onunla birlikte yerine monte ederler. Bu metodun hem zararları hem de faydalı tarafları vardır. Vitrayı kaldırırken çerçeve ona sağlamlık verdiği için kaldırma işlemini kolaylaştırır. Özellikle kenar ve köşelerin kırılması önlenir. Fakat çerçeve olarak kullanılan ağaç iyi seçilmemiş ise çalışır ve alçı pencerenin çatlayıp kırılmasına neden olur.Alçı pencerelerde "pul cam" ve "zar cam" adlı 2 tür cam kullanılır. Kalın camları en iyi tutan çimentodur ve çimento varken alçı kullanmak gereksiz bir işlemdir.Alçı pencerelerde kullanılan malzeme nazik bir yapıda olduğu için kolay erişilemeyecek, el-ayak altı olmayacak yerlerde kullanılmalıdır. Alçı dış etkenlerden çabuk etkilendiği için dişlik denilen dış koruyucu cam kullanılır.
4.3. Betonlu Vitray
20. yüzyılda en önemli yapı malzemesi olarak kullanılan çimento kalın camların bir araya getirilmesinde kullanılarak vitray yapımına girmiştir. Uygulamalar iyi sonuç verirken beton vitray ya da betonlu vitray dediğimiz yeni bir teknik ortaya çıkmış oldu. Çimentonun taşıyıcı ve tutucu özelliğinden yararlanılarak 2-2,5 cm veya daha da ince kalınlıkta cam kullanılmasına imkan yaratmıştır. Öyle ki, renkli cam pencereler yerlerini bazen anıtlaşan ışık duvarlarına verdi.
Betonlu vitray mimari elemanlarının görünüşlerini hafifletti. Birçok kolonun katı görünüşünü ortadan kaldırdı. Camları tutan ışık geçirmeyen kısımların, yani beton yüzeylerinin meydana getirdiği biçimler değer kazandı. Dolayısıyla ışıklı ve ışıksız yüzeylerin dengesi sağlanmış oldu.
Bu teknik abstre biçim ve desenlerle bezenmiş modern mimari yapılarına uygundur. Bu metot dekoratif ve iki boyutludur. Camların ufak parçalar halinde kırılması yoluyla maksimum parlaklık sağlar. Vitray yapımında daha çok sağlamlık istendiğinde veya büyük boyutlarda açıklıklara vitray yapılması halinde betonlu vitray tercih edilebilir. Vitray yapılırken kullanılan renkli çimento veya normal çimentoya boya katarak ve hatta mermer pirinci vb. malzeme kullanılabilir böylece daha dekoratif olmuş olur.
Bu tekniği uygularken ilk önce taşıyıcı elemanları düşünülmeli ve ona göre parçalamaları yapmak lazımdır. Çok küçük pencerelerde parçalamalara gerek yoktur. Parçalama yapılacaklar da çoğunlukla yatay ve düşey doğrultuda olur ve bu işlem parçaların kolay monte edilmesini sağlar. Her parçanın yaklaşık 50x70 cm. boyutlarında olması yapım kolaylığı sağlar. Bu teknikte kullanılan camlar kalın olabileceği gibi (2-3cm) ince camların değişik sayıda üst üste konulması ile değişik renk tonları elde edilebilir. Camlar beton içine yüzeye yatay ve dikey olmak üzere 2 konumda konulabilirler. Yüzeye dikey olarak konulan camlar kesitten alacakları ışık ile değişik etkiler verir. Ayrıca kalın camların kenarlarından çekiç ile vurularak kapak attırıp cam üzerinde değişik etkiler verir. Ayrıca kalın camların kenarlarından çekiç ile vurularak kapak attırıp cam üzerinde değişik tonlar ve parlamalar elde edilebilir. Parçalara ayırdığımız her yüzeyin ½ m² büyük olmaması tercih edilir ve her parça (blok) için kalınlık 2,5 ve 3 cm olarak uygun görülmekledir.Bloklar hazırlanırken Monte kolaylığını sağlamak için alt ve üst kısımlarında biri dişi biri erkek olmak üzere yivler meydana getirecek kalıplar kullanılır.
Betonlu vitray için hazırlanan desenin renkli eskizin renk dışı kısımları siyahla belirtilir ki, bu siyah kısımlar camlan saran ve tutan kısımları gösterir. Tek parça bir vitrayın yapımı için 1/1 ölçekli eskiz, kağıt üzerine çizilerek masaya yatırılır ve üzerine gerilmiş plastik konur. Çizimde yer alan cam yerlerine istenen renkteki camlar kesilerek konulur ve camlar konulurken birbirlerine yakınlıklarına dikkat edilmelidir. Betonun sağlam bir taşıyıcı olmasını sağlayan ince inşaat demirinin cam aralarına konulması gerekir. Demir parçaları birbirine tel ile bağlanabilmeli ve bu iş kaynak ile yapılırsa daha iyi olur. Bunlara dikkat edilmezse betonlu vitray masa üzerinden veya taşınırken kırılabilir.Çizilen desene göre dizilmiş camlar ve aralarına demir konduktan sonra metal veya ahşap olan çevre kalıbına konulur. Kalıp içine l kısım çimento 3 kısım kaba kum katılarak hazırlanmış çimento harcı cam kalınlığında dökülür.
Beton vitrayda kalınlık en az 2,5 cm olarak ayarlandıktan sonra beton priz yapıp vitrayı yerinden çerçevesiyle birlikte kaldırıp uygun bir yere dayayarak, gereken düzeltmeler yapılır ve kurumaya bırakılır.Bu teknikte beton yerine epoksi, poliester vb. sentetik döküm malzemeleri de zaman zaman kullanılmaktadır.
Dökme işleminden sonra hiç dokunulmadan üç gün bırakılır.Yeterince katılaşıp sertleştiğinde kalıbın ahşap kısımları zaten ayrılacaktır.Camlar temizlerken blok dik tutulmalıdır.Üç hafta sonra çimento kısımları tamamen kurumuş olacaktır.
4.4. Mozaik (Sandviç) Vitray (Yapıştırma Vitray)
Büyük tabakalar halinde cam yapımını sağlayan cam teknolojisi sayesinde yeni bir vitray tekniği olan mozaik vitray ortaya çıktı. Tıpkı kurşunlu vitrayda olduğu gibi kesilip hazırlanan cam parçalan kurşun gibi bir ara eleman olmadan, cam parçalan bir taşıyıcı cam üzerine renksiz cam yapıştırıcısı ile yapıştırılır. Bu tür renkli, renksiz cam yerleştirmek için ışık geçirmeyen hiçbir tutturma maddesi istemeyen tek pratik ve renkli, renksiz cam resimleri yerleştirmek için en geçerli yöntemdir. Ayrıntıların yerleşmesi çok kolay ve temiz olmaktadır. İç aydınlığın kurşun, alçı ve beton pencereler için çok fazla olduğu birçok yerde bu vitray türü kullanılmaktadır. Kurşun ve alçı pencerelerin iyi görünmeyeceği, el-ayak altında zarar göreceği gibi yakın yer ve uzaklıkta bu teknik genellikle koruyucu camı ile en geçerli yol olmuştur.
Mozaik vitray için yapılan eskizin kartonları kurşunlu vitraydaki gibi hazırlanır. Cam boyutlarını belirten karton normal bir makasla kesilip aynı büyüklükte cam parçacıkları kesilerek çıkartılır. Camlar hiç aralık bırakılmadan desenine göre yan yana konulur. Bu kesilen cam parçalan kendi yerlerine renksiz bir cam yapıştırıcısı ile taşıyıcı cam üzerine yapıştırılır. Pencerelerin büyüklüğü ile taşıyıcı cam kalınlığı doğru orantılı olmalıdır. Yani yüzey ne kadar büyürse taşıyıcı camın kalınlığı da o oranda artmaktadır.
Genelde 1 m² yi aşan yüzeyler için en az 4 mm, l m² 'den 2m²'ye kadar 5 mm, 3 m²'ye kadar 7-8 mm ve daha büyük ölçekler için daha kalın destek camı kullanılır. Bu işlerde camın bulunduğu yere göre rüzgar şiddeti hesaplanıp gerekli büyüklük ve kalınlık ona göre ayarlanmalıdır.
Yapılan bu vitray çeşidinde ince cam kullanıldığında bombe, ısı ve hava değişimlerinin sonucu taşıyıcı camda oluşacak genleşme, titreşim ve sallanmalar nedeniyle camlar dökülebileceği gibi destek görevi yapan bu taşıyıcı cam kırılabilir. Genellikle insanların dokunacağı ve tozlanabileceği yerlerde ön kısmına ikinci bir cam koymak bu olasılıkları ortadan kaldıracaktır.
Camların yerleştirildiği demir vb metal kasa ve çerçevelerin içine lastik, keçe ya da macunlu kalın kumaş şeritler konulmalıdır. Böylece camın kasaya ve çerçeveye yerleştirirken küçük bir kenar ya da köşe üzerine çiçek büyük kuvvetin sert temasını önleyerek camın kırılmaması sağlanmış olur. Ayrıca kullanılan ara malzemesi camla metal çerçeve arasında olabilecek boşluğun giderilmesini sağlamaktadır.
4.5. ÇEŞİTLİ UYGULAMALAR:
Yapılan eskizin kartonları aynen kurşunlu vitrayda olduğu gibi hazırlanır. Cam boyutlarını belirten- karton normal bir makasla kesilir ve aynı büyüklükte cam parçaları kesilip çıkartılır. Burada cam parçaları hiç aralık bırakılmaksızın birbiri yanma oturtulur. Kesilmiş olan cam parçaları renksiz bir cam yapıştırıcısı ile taşıyıcı cam üzerine yapıştırılır. Bu işde pencerenin büyüklüğü ile taşıyıcı cam kalınlığı doğru orantılıdır. Yani yüzey ne kadar büyürse taşıyıcı cam kalınlığı da o nispette artar.
1/2 m² yi aşan yüzeyler için en az 4 mm., 1 m² den 2 m² ye kadar 5 mm, 2 m² den 3 m² ye kadar 7-8 mm. ve daha büyük ölçüler için daha kalın destek camı kullanılmalıdır. Bilhassa bu gibi işlerde camın bulunduğu yere göre rüzgâr şiddeti hesaplanıp gerekli büyüklük ve kalınlık ona göre ayarlanmalıdır, ince cam kullanıldığında bombe, ısı ve hava değişimlerinin taşıyıcı camda meydana getireceği genleşme, sallanma ve titreşimler nedeniyle yapıştırılan camlar döküleceği gibi destek camı (taşıyıcı) da kırabilir.
Yapıştırma tekniğinde yapıştırılan camların taşıyıcı camla birleştiği yüzeylerinin düz olması gerekir. Aksi halde yapışan yüzeylerin az olmasiyle tutunma gücü zayıflamış olur.Genellikle insanların dokunacağı yerlerde ve camların tozdan etkileneceği durumlarda camın ön tarafına bir ikinci cam koymakta yarar vardır.
Bu ikinci camın, yararlarının yanı sıra görünüm bakımından da zararları vardır, iç aydınlığın fazla olduğu yerlerde cam üzerinde içerinin, içerde bulunanların görüntüleri ve ışıkların refleleri görünür. Bu nedenlerle zorunlu kalınmadıkça ikinci cam pek kullanılmamalıdır.
Şayet yapılan camlar demir vb.. metal kasa ve çerçevelere yerleştiriliyorsa; çerçevelerin lâmba içlerine lâstik, keçe veya macunlu kalın kumaş şeritler konmalı. Böylece camın kasaya veya çerçeveye yerleştirirken küçük bir kenar ya da köşe üzerine çökecek büyük kuvvetin sert temasını önleyerek camın kırılmamasını sağlamış oluruz. Ayrıca yumuşak ara malzemesi camla metal çerçeve arasında olabilecek boşluğun giderilmesini sağlar. Titreşim ve sarsıntıya karşı amortisör görevi görür.Daha sonra lâmba boşluğunun kapatılması (lâmbada cam ile çerçeve arasında kalan boşluğun giderilmesi) için ya lâstik şerit ya da cam macunu kullanılır.
Yapıştırma cam tekniğinde ışık şiddetini çoğaltmak, ince camla yapılmış bir vitrayda betonlu vitray havasına yaklaşma ve zorunlu olan kalın konstrüksiyonun etkisini azaltma düşüncesiyle bazı araştırmalar yaptım. Biz (Türkiye'de) yapıştırmayı vernikle ve bilhassa çabuk kurulması sebebiyle selülozik vernikle yapmaktayız. Bu pratik ve ucuz bir yoldur. Taşıyıcı cam üzerine yapıştırdığım camlar arasına boşluklar bıraktım, bu boşlukları harç, macun v.b. maddelerle doldurdumsa da iyi sonuç alamadım. Macunun kalın yüzeyleri kapatması güç olmakla birlikte iyi de görünmüyordu, ayrıca kalın macun tabakası zamanla çatlayacaktı. Harçla yaptığım doldurmada harcın suyu, verniği bozduğu gibi camın genleşmesiyle harcın genleşmesinin eş olmayışı ve harç kalınlığının çok ince oluşu kuvveti ilik telkin etmiyordu. En son yaptığım dolgu maddesi iyi sonuç verdi. Şöyle ki: 1 ölçek portland çimentosu, üç ölçek temizlenmiş ince dere kumu veya çok iyi yıkanmış deniz kumu. siyah renk elde etmek için 2/5 ölçek siyah toz boya (suda eriyebilen) yi birbirine karıştırıp su yerine inceltilmiş plâstik tutkal kullanarak yaptığım karışımla bu araları doldurdum. Tutkalın suyu sızıp verniği bozmuyor. Zamanla sertleşip çok dayanıklı bir hale geliyordu.
Yine üzerinde durduğum ve uyguladığım bir yol mozaik tekniktir. Burada 1/9 cm²den 4 cm² ye kadar değişik ölçülerde kestiğim cam parçalarıyla yaptığım vitraylarda bir çok tesirler elde ettim. Şöyle ki; küçük parçalarla yaptığım camda bir mozaiğin renk geçişlerini, dağılımları ve kıvraklığını, daha doğrusu bütün olanaklarını kullanabiliyorum. Küçük parçalar sayesinde icabında çok küçük teferruatı ve oyunları yapabiliyorum. En önemlisi bu küçük cam parçalarının yanlarının ışık kırması ve yansıtması sayesinde bir pırıltı benzeri cam tekniklerinde olmayan bir renk cıvıltısı elde ediyorum.Ayrıca bu yol ışık geçirgenliği olmayan duvar resimleriyle bir benzerlik, yakınlık sağlıyor.Yapıştırılan cam parçalarının küçük oluşu tutunmada daha çok sağlamlık sağlıyor.
Yapıştırma tekniğinde başka bir yol renk katlarının birden fazla olarak kullanılmasıdır. Dolayısıyla aynı rengin ton ve nüansları yanı sıra değişik renklerin birbiri üzerine gelmesiyle başka renkler elde edilebildiği gibi renklerde derinlik de sağlanabilir.
Beton vitrayda kalınlık en az 2,5 cm olarak ayarlandıktan sonra beton priz yapıp vitrayı yerinden çerçevesiyle birlikte kaldırılıp uygun bir yere dayayarak, gereken düzeltmeler yapılır ve kurumaya bırakılır.Bu teknikte beton yerine epoksi, poliester vb sentetik döküm malzemeleri de zaman zaman kullanılmaktadır.
Dökme işleminden sonra hiç dokunulmadan üç gün bırakılır. Yeterince katılaşıp sertleştiğinde kalıbın ahşap kısımları zaten ayrılacaktır. Camlar temizlenirken blok dik tutulmalıdır. Üç hafta sonra çimento kısımları tamamen kurumuş olacaktır.
4.6. Dökme, Doldurma Cam Vitray
Beton, seramik, demir, bakır vb. metallerden yapılmış şekillerin içerisine fırında eritilmiş eriyik haldeki cam dökülerek ya da doldurularak yapılan vitraylara bu isim verilmiştir.Bu tür vitrayların ömürlü ve pratik olmamasının nedenleri olarak cam ile onu çevreleyen maddelerin genleşme katsayılarının eşit olmayışı, camın çatlayıp kırılmasına yol açması görülür. Ayrıca iyi yapılamayan soğutma yine camın zamanla kendi kendine kırılmasına neden olur.Camların sıcakken doldurulduğu şekiller soğuyunca rahatlıkla çıkmışlardır. Bunun nedeni de ısı ile büyüyen hacmin ısı kaybetmesiyle küçülmesidir.
Diğer maddelere bakarak seramik gibi malzeme ile yapılan bu vitrayda bu iki maddenin birbirine bağlanması daha kolay olmuştur. Seramik yüksek derecede ısıya dayanabildiğinden camla birlikte fırınlanması olanağı ortaya çıkmıştır.
M. Oktay Aral 1965'te bu karışımlarla ilgili bir deneme yapmıştır. Önceden bir kere pişirdiği seramik oyuklar içine doldurduğu renkli camları seramikle birlikte bir fırına sokmuş camın tam erimesini sağlayamadığı için camlar saydam bir görünüm kazanmamıştır. Eczacıbaşı Seramik Fabrikası'nda böyle bir uygulama yapılarak bu işe Vitray tekniğinde şeffaf seramik ismi verilmiştir.
4.7. Tiffany
Louis C. Tiffany XIX. Yüzyılın sonlarında Amerika'da cam parçalarının çerçevelenerek tutturulmasında yeni bir teknik buldu. Buna göre çok ince bir şerit her bir cam parçasının kenarlarına sarılmakta, birbirlerinin yanında bulunan parçalar yani komşu olan iki parça yan yana getirildiğinde sürekli ve düzgün bir birleşme sağlamış
olan bir lehim bağlantısı elde edilmekteydi. Bu teknikle çok küçük parçaların birleştirilmesi ve çerçevelenmesi kolaylıkla yapılmış, keskin köşeli desenlerin başarılmasında karşılaşılan güçlükleri de ortadan kaldırmıştır.
4.8. Polyester Vitray
Bu teknik pek fazla kullanılmamaktadır. Öncelikle yapılacak olan desen 1/1 ölçekte eskize hazırlanır. Desende renkler arasına gelecek kontur çizgi, kontur çizgi görevini yapacak ince tel parçalar kompozisyona bağlı kalacak şekilde yerleştirilir. Eriyik renkli polyester önceden hazırlanan renk ve desenlere bağlı kalınarak yerlerine dökülür. Bu çalışma düz bir zeminde yapılarak her yerdeki kalınlığın aynı olmasına dikkat edilmelidir. Sertleşmesi beklendikten sonra montajı yapılır.
4.9. Boyama (Yalancı Vitray)
Günümüzde evimizde süs amacıyla kullandığımız cam eşyalarımızın üzerlerinde boyalarla yapılmış çeşitli desenler vardır. Bu desenleri uyguladığımız cam eşyaların düz yüzeyli olanları yani pencere dolap camları, çeşitli panolar, tepsiler, aynalar vb. ile değişik formda olanları yani vazo, kavanoz, abajur, süs tabaklan, şekerlik, cam saksı vb. bulunmaktadır.Bu teknikte kullanılan boyalar cam üzerine sürüldüğünde ışık geçirici özelliği olan saydam boyalardır. Birbirleriyle karıştırıp birçok ton elde edilebilmekte ve bu boyalar deka transparent veya wokolut markalarıyla satılmaktadır.
Seçtiğimiz deseni cam eşyanın büyüklüğünde eskiz kağıdına çizip desenimizin renklerini beyaz bir kağıt üzerinde suluboya, guaj ve benzeri boyalarla hazırlayabiliriz. Desenimizi boyayacağımız camın altına koyarak ona uygun şekilde boyamamızı gerçekleştiririz.Bu çalışma için kurşun gibi hat görünümü veren desenin çizgilerini belirleyen kontur maddesi kullanılır.Kontur hazırlarken eğer yağlı boyalarla yapmaya karar verildiyse, kendi hazırladığımız boyalarla veya fabrikasyon boyalarla önceden hücreler oluşturulabilir, yani konturlar oluşturularak boyanabilir.
Çizgiler sentetik veya selülozik yağlı boyalarla yapılabilir. Sentetik boya kullanıldığında en az bir gün selülozik ise en az yarım saat kurumaya bırakılmalıdır. Sentetik boyalarla çizilen konturların aralan selülozik boya ile boyanmaz, ancak bu işlemin tersi yapılabilir.
Kabarık konturlar yapılabilmesi için de fabrikasyon macun kıvamında hazırlanmış karışımlar vardır. Ancak iki ayrı yöntemle kendimizde böyle bir karışım hazırlayabiliriz.
- İnce öğütülmüş (ezilmiş) kaolin
- Halk arasında çekik başı olarak bilinen selülozik yağlı boya.
Eğer konturlarda yaldız isteniyorsa toz halinde karıştırılır. İkinci bir karışını olan boncuk tutkalı oldukça sulu (ince) bir sıvı halinde hazırlanır, sıvının ısısı 60 ile 90 derece arasında olmalıdır. Bu karışımın içine istenilen oranda taze normal çimento konulur. Karışım enjektör veya benzer bir araçla cam yüzeyine akıtılır ya da sürülür. .İstenildiği zaman toz yaldız konulur, bu karışım anında yapılır ve hemen kullanılır. Karışımların oran ve kıvamlan istenilen kontur durumuna, kalınlığına göre ayarlanabilir. Karışımlar özellikle kum atılmış cam yüzeyine son derece iyi yapışır.
Bugün piyasada iki çeşit kontur boyası vardır. Bunlar kontur farbe denilen motifi cam üzerine fırça ile çizmeye ve renkleri birbirinden ayırmaya yardımcı olan boya ile Konturen Paste denilen motifimize kurşun ve çinko görünümü verilen ve tüpte kullanılan boyalardır.
4.10. Yığma Vitray
Vitrayın deseninde kullanılacak renkteki camlar eşit genişliklerde kesilir. Diğer tarafta uygulanacak eskize çizilmiş desen üzerine düz cam konulur. Bu camın üzerine eşit kalınlıkta kesilmiş renkli camlar dik olarak birbirine yapışık ard arda desenin şekline göre dizilir ve bu parçalar bu düz cam üzerine selilozik parlak vernikle yapıştırılır. Desen şekline göre fazlalık olan camlar kesilir ve üzerine yeniden bir düz cam yapıştırılır. İki cam arasına yerleştirilmiş olur.Vitray her şeyden önce bir duvar, pencereleme, bir camın verebileceği renkli ve renksiz ışık sanatıdır. Mimarinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder