Google
 

9 Ekim 2007 Salı

DİN ve BİLİM

DİN ve BİLİM
İlk insandan beri din ve bilim iç içedir Yeryüzüne inen ilk insan olan Hz. Adem(a.s)büyük ve küçük bütün isimlerin öğretilmesi insanın meleklere olan üstünlüğü de gösterilmelidir. Hz.Adem’e(a.s)verilen ilmin izini sürmek zor olsa da insan oğlunun eşya ile ilgili bilgisinde peygamberlerin mühim tesirlerinin olduğu kesindir. Hz Adem’den (a.s)sonra gelen peygamberlerinin mucizelerinin hikmeti bu peygamberlerin Peygamberliğini tasdik ve kabul ettirmek olduğu kadar,o mucizelerin benzerlerini meydana getirmek için insan olguna teşvik etmektir.İlk gemi Hz..Nuh(a.s) ilk saat Hz Yusuf(a.s) tarafından yapılmıştır. Hz.İbrahim’i (a.s) ateşin yakmaması.Hz.Musa(a.s) asasıyla su çıkarması,Hz Davud (a.s) demiri hamur gibi yumuşatması ve bakırı eritmesi, Hz.Süleyman’ın(a.s)kuşların lisanına binmesi hep insan oğlunun fen ve sanatlarının sınırını çizmekte ve en ileri gayesini belirmektedir
İnsanlarda devamlı bilimde ilerlemesi gayesindedirler fakat bazı çağlarda bunlar engellenmiştir.Mesela Orta çağ karanlık çağ olarak adlandırılır.Fakat bu batı dünyası için böyledir.İslam dünyasında bunun tam tersidir.Bu dönemde İslam dünyası bilimde çok ileri seviyede bulunmaktaydı. Çünkü bu dönemde İslam dünyası Kuran-ı Kerim’le iç içeydi ve Kuran-ı Kerim’de ilme teşvik eden bir çok ayetler vardı. Zaten Peygamber Efendimizin en büyük mucizesi olan Kuran-ı Kerim’in ilk emrinin’’Yaratan Rabbinin adıyla oku’’olması da Kuran’ın ilme yaptığı en büyük teşvik değimlidir.Daha sonra bu teşvikin tam idrak edilmemesi sonucu Kuran’dan yavaş yavaş uzaklaşılmaya başlanmış bununla beraberde ilmi gelişmelerde yavaşlamıştır.Bundan sonrada batı dünyası ilimde ilerlemeye başlamıştır.Bu gelişmeleri’nde Müslümanlardan gördükleri şeylerin çok etkisi olmuştur.
Batılı anlayışta dinin tarihçesine baktığımızda ilerleme ve evrim prensiplerine dayalı modern batı düşüncesine göre insanlık her geçen gün daha iyiye varan geri çevirilemez bir akışı içindedir. İptidai döneminde tabiat ve tabii hadiseler karşısında çaresizliğini hisseden insan, bitip tükenmez umut ve korkular içinde bir takım görünmez güçlerin var olduğu sonucuna varmış ve bunlara ibadete başlamıştır. İşte görüldüğü gibi ilim ve din bir birini tamamlayan iki unsur olmasına rağmen batılı bazı bilim adamları dinin; insanın güçsüzlüğünü anlayarak güvene yönelmesi olduğu gibi bir yanlış saplantıya düşmüşlerdir. Bunun yanı sıra bir çok batılı bilim adamları Kur-an’daki ilmi gerçekleri görerek ilim ve dinin bir bütün olduğunu ve bunun Kur-an’ı Kerim’de en iyi şekilde açıkladığını görmüşlerdir. Mesela “iki denizi kavuşmaları için salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır kavuşmuyorlar” ayeti denizaltı araştırmalarıyla ünlü olan Kaptan Cousteou’yu hayran bırakmıştır. Çünkü O’da araştırmaları sonucunda görmüştür ki ne Akdeniz Atlas Okyanusu’na karışmakta nede Okyanus Akdeniz’e karışmaktadır. Bunun sebebine ilmi yönden bakacak olursak denizlerin kimyasal ve biyolojik yapı açısından farklı olmalarıdır. Bunun izlenimini yapmak için Kaptan Cousteou Cebeli Tarık Boğazında çeşitli araştırmalar yapmıştır ve sonunda tespit etmiştir ki Cebeli Tarık Boğazı’nda, güney yakasında ve kuzey yakasında deniz dibinden akıl almaz şekilde tatlı sular fışkırmaktadır. Her iki kıyının dibinden bir birine 45 derecelik açıyla fışkıran bu dev su kanalları, toprağın dişleri gibi karşılıklı bir baraj yapmaktadır. Bu sebeple bir birine karışmamaktadırlar. Bunun ilahi yönden hikmeti ise bu farklı sularda yaşayan canlıların olmasıdır. Bu denizlerin yoğunluğu ve ısısı farklı olduğu için onlarda yaşayan canlı çeşitleri de farklı olacaktır. Denizlerin bir birine karışmaması da bu canlıların hayat sürdüre bilmesi içindir.
DİN ve BİLİM
Din denince akla onun kuralarını içeren Kuran-ı Kerim akla gelmektedir. Kuran bilindiği gibi ayetlerden meydana gelmiştir. Dinle bilimin ikisi de hiçbir zaman zıtlaşmamışlar ve hep paralel aynı doğru üzerinde gitmişlerdir. Bunun ispatı pek çok yönden yapılabilir, örneğin; din yani İslam dini hiçbir zaman değişmemiş ve her zaman daha çok kendini yenilemiştir. Bilimde aynı buna benzer. Hiçbir zaman Kuran’ında biliminde sonu yoktur ve hiçbir zaman eskimezler.
Öncelikle Kuran-ı Kerim’i açıklamak gerekirse onun ayetleri her zaman insanlara açık ve okuduğumuzda bıktırmayan insan üssü bir edebiyat ve her zaman kendini açan açtıkça ufukları da açan bir sır içermektedir. Onun ayetleri bir gonca gül gibidir. İç içe örtülü yapraklarda mana gizlidir. Anası hiçbir zaman kesin kurallara dayandırılamaz. Yani bunun manası kesin budur denilemez.
Bilimde de buna benzeyen kurallar çoktur. Bilimde ilimde hiçbir zaman bitmez. Araştırdıkça bulunur, bulundukça araştırılır. Bilimde de bazı kurallarda görülür ki kesinlik yoktur. Bazı şeyler açıklanamaya bilir. Örneğin matematik böyle bir bilimdir.
Şimdi size Kuran’da ayetlerle bildirilen konulardan bahsedeceğim.Bunlardan birkaçı şöyledir;
· Arzın Akıl Almaz Compitür Dengesi
· Hud ve Ad kavmine gelen Bilimsel Azaplar
· Evrenin Yaratılışı
· Atom çekirdeği
· Yağmurun sırları
· Cousteou’yu hayran bırakan ayeti ( iki denizi kavuşmaları için salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır kavuşmuyorlar)
· Nobel ödülü kazanan teori bir ayettir. ( arzın bitirdiklerinden kendi nefislerindeki çiftler, bilmediğimiz çiftler )
· Atmosferin sırları
· Su ve hayat – Kur-an oksijeni tanıyor.
· Anne sütünün önemi
· Kalpteki sırlar daha bizim bilmediğimiz nice konulardır. Ben sadece bu kalpteki sırlardan bahsedeceğim.
Bu ayet: “Allah kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş ve gözlerine bir perde inmiştir ve bunların hakkı azimdir azaptır”
Çağımızda kalbi bir et yığını sananlar e mekanik kalpten ömürlerine medet bekleyenler gafletle çırpına dursunlar. Evrene ait mesajların menba-i Kur-an’ı Azim, bu ayette insanı en derin yerinden en öz noktasından tarif ediyor.
Kur-an’da geçen bu ilmi gerçekler karşısında akla gelen ilk soru “neden insanlar bunlar karşısında imana koşmuyor onların akılları yok mu ?” sorusudur. İşte bu ayet bu soruyu cevaplıyor.
· Belki onların akılları var ama kalpleri yok.
Önce bu ayette ilahi emirin verdiği mesajlara bakalım.
1- Göz ve kulak gibi iki temel duygu uzvunun kalple yakın ilgisi.
2- Kalbin bir idrak merkezi olduğu, ilahi kudretin onu mühürlemesi halinde gerçeklerin bilinemeyeceği.
3- Göz, kulak ve kalp çalışıyor sanıldığı halde onun özündeki değerlendirme kabiliyeti kaybolabilir. Zira bu uzuvlar Allah’ı idrak için kullanılır. Eğer bunu yapamıyorsa özünü bildirir. İşte ilmin derinliğinde yatan hikmet budur.
4- İnsanı insan yapan kalpteki duygudur.
5- Göz ve kulak, sıradan bir alet değil görme ve duyma vazifesi yanında, yargı ve idrak hassaslığına da sahiptir.
İşte bu ayeti yorumlamak için kalbin ilmi yönünü bilmek ve tanımalıyız.
Kalp nasıl bir organdır? Onu diğer organlardan ayıran hikmet nedir?
Kalp yapı bakımından göğüs boşluğunda yumruk kadar bir organ değildir. Aksine vücudun en uzak hücresine kadar uzanan değişik bir organdır. Zira damar dediğimiz organlar kalbe monte edilmiş borular değildir. Bizzat kalbin uzantılarıdır. Anatomi ve Embiriyoloji bilimleri bu geçeği kabul eder. Bin bir compitür hesabını şaşmaz intizamı içinde kalp en uzak hücreye kadar hayatı zerre zerre yayar. Vücudun her yerinde farklı şartlar vardır ve bu şartlar her zaman değişir. Fakat kalp büyük bir matematik alimi gibi hesabını durup dinlenmeksizin yapar. Böylelikle vücutta hiçbir düzen aksamaz. Bununla ilgili size birkaç örnek vermek istiyorum.
Örneğin ders çalışmaya başladığınızda kalbiniz kendi uzantısı olan hafıza damarlarınızı genişletip ve o anda istirahatta olan midyenizin damarlarını daraltacaktır. O anda bir bardak süt içseniz hemen damarlarınız genişleyecektir. Diyelim ki koşacaksınız kaslarınız kan isteyecek kalbiniz hemen dakikada ki hızını artıracaktır. Peki siz hala ona göğüs boşluğunda bir et parçası diyebilirmisiniz?.
Kalpte yine ayrı bir sistem olan kendine ait bir beyinciğe sahiptir. Böylelikle beyinden gelen elektrik kesilse bile kalp kendi sinir sistemi ile görevini yerine getirir. Diğer bir özelliği de kalbin zarlarıdır. Dıştaki büyük zar kalbin asılmasını sağlar ve içteki zarla arasında bir sıvı salgılanır ve kalbin ne kuru kalması nede çok sulu olması imkansızlaşır ve bu zarlar kalbi diğer organlardan gizli tutar.
Birde kalbin elektromanyetik yapısıdır. Her organ çalışırken bir miktar elektrik akımı yarar. Bu kalpte diğerlerine göre dev bir seviyeye ulaşır ki böylelikle vücudun her yerinde bu hissedilebilir. Bu sürekli değiştiği için kalbin elektrosu çıkartılabilir.
Kalbe ait en az bilinen bir özelliği de kalbin manyetik alanlarıdır. Kalp göğüs başlığına gelişi güzel konulmamıştır. Aksine radar alıcısı gibi bin bir açı hesabıyla konulmuştur. Bu duruşla üç ayrı manyetik alan oluşturur. Kalbin faaliyetleri elektriksel yolla iletildiğinden manyetik alanlar çok önemlidir. Böylelikle tüm hücreler manyetik alanında yer alır.
Bütün bu anlattıklarımın ayetin yorumuyla ne alakası var? Demeğiniz. Çünkü kalbin bilimsel inceliklerini anlamak için önce onun yapısını çok iyi bilmeliyiz. Biraz sonra anlatacağım gibi kalp madde ile madde ötesinin ağızlaştığı bir istasyondur.
Kalpteki duygusallık olayına gelince:
Bitkisel sinir sisteminin ötesinde kalbin moral yapılı değişik bir ilgisi olduğu bilinmektedir. Sevdiği ile baş başa konuşan iki kimse açlık hissetmez. Bunun yanında ağrılarını da hissetmez. Bir kahramanlık, fedakarlık olayını dinlerken gözlerimiz yaşarır. Bütün bu mana hikmetlerinde ne beyin nede bitkisel sinir sisteminin rolü tespit edilemez. Aksine bu olaylar sırasında kalp nahiyenizde bir şeyler hissedersiniz. Ayrılıklarda kalp bölgeniz cendere ile sıkılır. Sevgide göğsünüzde bir sıcaklık hissedersiniz.
Son yıllarda Rus bilginleri insan vücudunda beyin ve bitkisel sinir sistemi dışında üçüncü bir sinir sistemi fikrini ortaya atmışlar ve göğüs boşluğunda belirsiz bir yerlerde olduğunu tarif etmişlerdir. Halbuki bu kalptir. Kalp beyinden çok ötede duygusal olayları yönetir.
İşte insanın yaratıcısını anlaması beyin ile yapılamaz. Çünkü beyin beş duyu organının yaptıklarını kaydeder ve yorumlar kalp ise yaradanını sezer. Peygamberimizin de ümmilik sırrı burada gizlidir. O daima kalbindeki hikmetten idraklerin ötesindeki gerçekleri üretmiştir. Bu yüzden Bakara süresinde imanı, iman-ı kalbi olarak tarif eder. Kur-an kalbe hitap eder ve Kur-an’ı ancak kalp anlayabilir.
Kalp gözle ve kulakla bağlantısı ise örnekle açıklayacak olursak. Örneğin güzel birini gördüğünüzde kalbinizde bir ritim farklılığını yada sevdiğinizin sesini duyduğunuzdaki farklılık kalbi etkilemektedir. Yani kalbin beslenmesi sevgiyledir. Buradaki kalpteki başka bir mücize ise kalbin sol tarafında Kur-an harfleriyle Allah kelimesinin yazmasıdır. Kalbin ritmindeki geriliminde daha belirginleşmektedir, bu imza ve Allah “sanat şaheseri olan bu kalbe imzamı attım. O’nu sevgiyle dolduramazsanız mühürlerim.” Buyurmuştur.
Buna uydurma yada benzetme diyenler olabilir fakat buna da yorumladığımız ayet cevap verir. “kalbi mühürlenince gözler gerçeği görmez olur”
Kalbin ilahi sırrına açılan pencereyi seyreden sonsuz güzellikleri ilahi sanatı görür ve o anda tüm eşyanın zikrini işitir.

Hiç yorum yok: