Google
 

8 Ekim 2007 Pazartesi

BİLİM ADAMLIĞI

(Elektrik Mühendisleri Odasında Verilmiş Olan Konferans)
Sayın izleyiciler, Değerli Meslektaşlarım, Sizlerle birlikte olduğum için sevinçliyim, mutluyum; bana bu fırsatı verdikleri için, odamız yetkililerine teşekkürlerimi sunuyorum. Konuşmamda bilim adamlığından, bilim tarihinden ve bilgi toplumundan bahsedeceğim. Bildiğiniz gibi insanlık, Bilgi Çağı denen yeni bir çağa adımını attı. Tabii, ülkeden ülkeye bunun derecesi çok farklı. Bilinen şu ki çağı yakalayamayan toplumlar çağ dışı kalmanın ötesinde bağımsızlıklarından da önemli ölçüde kaybedecekler, dolaylı yoldan da olsa çagı yakalayanların boyundurluğu altına gireceklerdir. İşte bu çağın yakalanmasında bilim adamlarına, onların yetiştireceği araştırıcı ve mühendislere çok büyük görevler düşmektedir. Bu nedenle, Bilgi Çağından bahsederken bilim adamlığı ve araştırma etkinliklerinden de bahsetmek gerekmektedir. Bilim tarihinden bahsetme nedenim de bilgi çağının anlaşılmasını kolaylaştırma amacına yöneliktir. Bildiğimiz gibi, 17 Kasım 1995 Cuma günü, Alvin Toffler Çırağan Sarayında Bilği Çağı ile ilgili bir konferans verdi. Günlerce, gazeteler ve televizyonlar bu konuşmadan ve Bilgi Çağından bahsetti; görebildiğim tüm yazıları okudum, haberleri izledim; fakat bu çağın ne olduğu, Türkiye’nin bu çağı yakalama potansiyelinin ne olduğu hakkında doyurucu bir yazı veya habere rastlamadım. Ali Rıza Kardüz’ün, yan etkilerle ilgili bir yazısı ilgi çekici idi: "İnsanlar çorba olmak istemiyor, salata olmak istiyor" diyor. Zira çorbanın içinde herşey eriyip gidiyor, sonuç lezzetli de olsa! Oysa salatada kimlikler korunuyor! Bilgi Çağında salataya doğru kayma olacakmış. Olabilir, bu bir dolaylı sonuçtur. İşin aslı nedir? Ben bunu yıllardır derslerimde ve yaptığım konuşmalarda söylüyorum. En çok yararlandığım kaynaklar Toffler’in kitapları. 7 Kasım 1994 Pazartesi günü, yani 13 ay önce, yapılan Elektrik-Elektronik Fakültesi 60’ıncı yıl töreni açılış konuşmamda önemli bir kısım bu konuya ayrılmıştır. Bu konuşma, teşekkürle belirtiyorum, Kaynak Elektrik Dergisinin 94/5 sayısında yayınlandı ve ara başlıklardan biri "Bilgi Çağı " dır. İsterdim ki hem bu yazıyı hem de 1 yıl sonra medyadaki anlatımları karşılaştırıp izlenimlerinizi belirtesiniz. Konuşmamın son kısmında tekrar Bilgi Çağına dönmek üzere şimdi işe başından başlamak istiyorum. Günümüzde bir ülkenin gücü, sahip olduğu yetişmiş insan sayısı ile ölçülmektedir; sahip olduğu doğal kaynaklarla ve silahlarla değil. İnsan yetiştiren kurumlar öğretim kurumları, onların da en önemlisi üst öğretim kurumları yani üniversiteler. Öte yandan araştırmalar göstermiştir ki bir birimin kaliteli mezun vermesinin nerede ise gerek ve yeter koşulu güçlü bir öğretici kadroya sahipolmasıdır. Türkiye’deki durum nedir? Ülkede 57 üniversite var; bunlardaki öğrenci sayısı, Açık Öğretim hariç, 800.000 kadar. Toplam öğretim üyesi sayısı ise 14.000. Buna göre öğretim üyesi başına öğrenci sayısı: 57; olması gereken ise 15-20. Demek oluyor ki dünya standartlarında bir yüksek öğretim vermek için bu sayı en az 2 katına çıkarılmalıdır. Acaba çok sayıda genci Yüksek Öğretime gönderiyoruz da o yüzden mi hoca sayısı az kalıyor? Hayır tam tersi. Bir ülkede 18-21 yaş arasındaki 100 gençten kaçı bir Yüksek Öğretim Kurumuna kayıtlı ise ona Yüksek Öğretimde Okullaşma Oranı denir. Bu sayı bizde açık öğretim hariç % 15; Açık Öğretim dahil edilirse % 20; Japonya’da % 36, G.Korede % 37, A.B.D. % 59. Derler ki, Bilgi Çağına girebilmek için bu sayı % 30’dan az olmamalı. O halde öğrenci sayısı da 2 misline çıkarılmalı. Burada bir parantez açıp şunu söylemek istiyorum. Bilgi Çağına girmek için 100 kişiye düşen telefon hattı sayısının da en az 30 olması gerektiği söyleniyor; bizde çok büyük bir atılım sonucu % 20 civarında, çok ilginç bir sey: Milli gelir ile bu sayı arasında çok büyük bir ilişki var. Yani milli geliri arttırmadan telefon yoğunluğunu arttıramıyorsunuz.
Türkiye'de Neden Yeterli Sayıda Bilim Adamı Yok ?
Bilim adamı olma yeteneğine sahip yeterli kişi mi yok? Hayır, yeterli sayıda yetenekli genç var, fakat onların çoğu bilim adamı olmak istemiyor. Çok sayıda lise son sınıf öğrencilerine bu konuda seminer verdim; anketler yaptım. Tipik cevap: Bilim Adamı Olmak İstediğimde Beni Cesaretlendiren Olmadı. Ülkemizde bilimin önemini inkar eden yok. Fakat hem yöneticiler hem halk öncelikler sıralamasında bilimi, olması gereken yerin epey altına koyuyor. Bu konuşmanın asıl amacı kamuoyuna mesaj vermek; bilim ve teknolojinin hakettiği yere getirilmesine katkıda bulunmak. Önce bilim adamı adaylarına mesajım: Başarılı Bir Bilim Adamı Olabilecekseniz Mutlaka Olun. Diğerlerine mesajım: Böyle Kimseleri Teşvik Edin. Neden? Bunun nedenlerini aşağıda açıklayacağım. Önce bir temelleme: Kişisel Amaç ve Ulusal Amaç Nedir? Bir insanın amacı mutlu olmaktır: Uzun ve sağlıklı bir ömür sürmek, kendisi ile barışık olmak, yaşama sevinci ile dolu olmaktır. Güzelliklerin farkında olmak; ıslık çalmak, şarkı söyleyebilmektir; o zaman birlikte olduğumuz insanları da yaşama sevincimize ortak ederiz. Diyebirsiniz ki basit bir insan da mutlu olabilir. Bunun için öğrenim gerekli mi? Cevap:Evet. Bilgili bir insanın mutlu olma şansı daha yüksektir. Bilgili olmak mutluluk için önemli bir avantaj sağlar. Öğretimin birinci amacı da insanları bilgilendirmektir. Öğretimin öteki önemli amacı ise insanları yeteneklerinin limitine götürmektir. Genel olarak bir kişi bir işi iyi yapabileceğine inanır ve o işi yapmazsa mutluluğundan kaybeder. Tiyatroya yeteneğim var, hevesim var, ama başka tarafa, daha az yeteneğim olan tarafa yöneliyorum; mutluluğumdan kaybederim. Ulusal amaç ise kişisel amaçla ilişkilidir: Bağımsızlığı sürdürerek, bireylerin mutluluğunu mekanda ve zamanda yaygınlaştırmak. Konuşmamın bundan sonraki kısmı, bu temel üzerine oturtulmuştur. Bilim Adamlığının Çekici ve Zahmetli Yanları
Konuyu işlerken kendi hayatımdan örnekler vereceğim; bu benim için biraz zor olacak ama hem birbirimizi tanımamıza yardımcı olacak hem de ilk elden bilgi vermiş olacağım. Türkiye’nin gerçeklerini yansıtmak açısından kısaca çocukluğumdan söz edeceğim. Gönen’in 225 nüfuslu, 40 haneli bir köyünde 1935 yılında doğdum. Köyde 1960’lara kadar okul yoktu. Ayrıca, elektrik yok, telefon yok. 9 yaşına kadar ağabeyim Recep Dervişoğlu’ndan latin harfleri ile okuma yazma, köy imamından da Kur-an’ı okumayı öğrendim. 9 yaşında Gönen’de 3’üncü sınıftan okula başladım. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı sınavını kazanarak öğrenimimi sürdürdüm. O zamanlar parasız yatılı kurumu gerçekten hayati rol oynuyordu. Turgut Özal, S.Demirel ve daha çok sayıda ünlü bu kurum sayesinde çıkış yapmıştır. Bunu çok iyi bilen değerli hemşerilerim İrfan Solmazer, 1960’dan sonra parasız yatılı kontenjanında çok büyük artışlar yaptırmıştır. Şunu takdirle belirtmeliyim ki Ülkemizin en ücra köşelerindeki gelen yetenekli kişiler, hiç bir engelle karşılaşmadan en üst mevkilere yükselmiştir, yükselmektedir. Bu Türkiye’nin çok değerli ve az rastlanır bir özelliğidir. 1959’da İTÜ Elektrik Fakültesinden Y.Müh.olarak mezun oldum; aynı yıl asistan olarak göreve başladım. Böylece çok sevdiğim akademik hayata adım atmış oldum. 1962 yılında İllinois Üniversitesine gidip 1964 Ağustos’unda doktoramı tamamladım. Doktora hocam, konusunda dünyaca ünlü Sundaram Seshu idi. 30 yıla yakın bir süre önce trafik kazasında öldü; fakat yayınları sayesinde bugün hala anılıyor. Bu, bilim adamı olmanın önemli bir avantajıdır. A.B.D.’de 300 kadar üniversitede Mühendislik öğretimi verilir; İllinois Üniversitesi ilk 4 arasında; dünyanın her yanından çok iddalı öğrenciler oraya Lisans Üstü öğrenimi için gelirler. Bu ortamda yıllarca kalmış olmak insanın kendisini geliştirmesi için bulunmaz bir fırsattır. Doktorayı 2 sene gibi, oranın ölçülerine göre, kısa bir sürede tamamladım; İngilizceye ek olarak Fransızca ve Almancadan da sınavlara girdim. Seshu’nun teklifi üzerine, 6 ay doktora sonrası araştırıcı olarak çalıştım. Araştırma konum, Durum Denklemleri ile Devre Analizi ve Sentezi idi. Bu konu 1957’de Bashkow tarafından ortaya atıldı. Yaptığım araştırmalar bu konudaki temel araştırmalar arasında yer aldı; hala onlara referans veriliyor; "Citation Index" deki atıf sayısı da 100’ün üzerinde. 6 aylık sürede elde ettiğim sonuçlardan yararlanarak Cornell Üniversitesindeki bir ekip CORNAP diye oldukça isim yapmış olan bir paket program geliştirdi. Kitaplarda, bu programın dayandığı temelin benim bir araştırmam olduğu yazılmaktadır. Araştırma işi çok önemli ve çok heyecan verici bir iştir. Aylarca gece gündüz kafa yorduktan sonra gerçekleştirdiğiniz bir yeniliğin, elde ettiğimiz sonuçların, buluşların verdiği haz hiçbirşeyle ölçülemez. Araştırmanın çok önemli bir yan ürünü, araştırıcı bir kafa yapısı geliştirme aracı olmasıdır. Araştırıcı kafalar, diğer kimseleri de aynı şekilde etkiler. Dolayısıyla, bir ülkede kalıpçı değil de araştırıcı kafa yapısının yaygınlaşması için ülkede yeterli sayıda araştırıcının olması gerekir. Araştırıcıların birbirlerini yayınlarından tanımaları ve günün birinde karşılaşmaları da çok ilgi çekicidir. Bu şekilde hayli deneyimim oldu; fakat birtanesini hiç unutmuyorum. Bir kongrede tebliğ sunmak üzere Yugoslavya’nın (O zaman Yugoslavya vardı) Herseg Novi şehrine gitmiştim. Hava alanından şehre gitmek için bir kaç kişi aynı taksiye bindik. Yolculardan biri ünlü bir Rus bilim adamı Anatoli Petrenko idi. Türkiye’den olduğumu öğrenince "Ahmet Dervişoğlu’nu tanırmısınız " diye sordu. Sorduğu kişinin ben olmama çok sevindi ve Rusça yazılmış kitabını bana imzalayarak verdi. Kitaptaki referanslardan ikisi benim yayınlarımdı. Hatırladığım kadarıyla, daha sonra kitap İngilizceye de çevrildi. Benzer durumlara bilim dünyasında sık sık rastlanır; bu da bilim adamlığının heyecan verici yanlarından biridir. 1965 yılında ders vermeye başladım. O zaman henüz Öğretim Üyesi değildim. Sınıftaki öğrencilerle çok iyi diyaloğum vardı; hala da öyle. mezun olan öğrencilerim çok iyi yerlere gelmektedirler; eksik olmasınlar bana daima yakın ilgi göstermekte ve başarılarında benim de katkım olduğunu ifade etmektedirler. Bunun verdiği hazzı ve mutluluğu anlatabilmek imkansız. Benim merhum kayınpederim, eski Rize Belediye Başkanı Ekrem Orhon, İnşaat Yüksek Mühendisi idi. Anadolu’nun her bucağında eserleri vardı ve bunun insana çok büyük mutluluk verdiğini söylerdi. Biraz da biz teorisyenlerin bu hazzı tadamayacağımızı ima ederdi. Oysa bir kişinin gelişmesine katkıda bulunın çok daha önemli ve doyurucu olduğu kanısındayım. Bu da bilim adamı olmanın diğer önemli bir avantajı. Bana en çok mutluluk veren şeylerden biri büyük zekalarla, üstün yetenekli kişilerle karşı karşıya gelmek, etkileşim içinde olmaktır. Bilim adamları bu konuda çok büyük şansa sahiptirler. Görev yapmakta olduğum İ.T.Ü. ve 20 yıldır ders vermekte olduğum B.Ü. bu konuda müstesna kurumlardır. Öğrencileri ile de öğretim elemanları ile de etkileşim içinde olmak büyük mutluluktur. Öte yandan kongreler ve yayınlar aracılığı ile tüm dünyadaki parlak zekalarla etkileşim içinde olunabilmektedir. Bunların dışında 2 üniversiteyi ayrıca zikretmek isterim. Doktora öğrenimi için ve doktora sonrası araştırıcı olarak 3 yıl İllinois Üniversitesinde bulundum. Ayrıca 1973 -1974 yılları ile 1980-1982 yılları arasında 3 yıl Berkeley’deki California Üniversitesinde bulundum; dersler verdim, araştırmalar yaptım. Bu iki üniversite, öğrencileri, öğretim elemanları, misafir hocaları, kitaplıkları, kültürel etkinlikleri ile gerçekten dünyanın müstesna etkileşim ve gelişim ortamlarını oluşturmaktadır. Altı yıl bu ortamlarda yaşamış olmanın sağladığı kazanç maddiyatla ölçülemez. Bu altı yılın üç yılında eşim ve çocuklarım da benimle beraberdi. Onlar da aynı derecede bu ortamlardan yararlandılar. Bunlar, bilim adamı olmanın, ilk nazarda göze görünmeyen avantajlarıdır. Bilim adamı iseniz, düzenli bir hayatınız olmak zorunda. Devamlı araştırma yapacaksınız; yeni bilgiler üreteceksiniz, öğreneceksiniz ve öğreteceksiniz. Yani en üst düzeyde bir zihinsel çaba, zihinsel egzersiz içinde olacaksınız. Sahip olduğunuz araştırıcı kafa yapısı hayatın her safhası ile ilgili konularda sağlıklı karar vermede yardımcı olacaktır. Aynı derecede önemli bir avantaj daha var; muhtemelen ömür boyu zihin berrak kalacaktır. Yani zihinen genç kalınacaktır. "Sağlam Kafa Sağlam Vücutta Bulunur" diyor büyük Atatürk. Doğru, fakat eğer kafamız sağlam, zihnimiz berrak, aklı kendine rehber edinmiş bir kimse iseniz o zaman sağlığınızı koruma şansınız çok yüksektir. Kathy KEATON, "Uzun Ömür " başlıklı kitabında "Beyni sürekli kullanmak yaşlılığı geçiktirir " demektedir. İşte, bilim adamı olmanın bazı önemli avantajları bunlar. Peki zahmetleri yok mu? Var. Bunlar, maddi gelirin yapılan işe göre az olması, ömürboyu bir öğrenci gibi çalışma, davranışlarında daha dikkatli olma ve düzenli bir yaşam sürme zorunluluğu şeklinde sıralanabilir. Eğer bir kimsenin bilim adamı olmaya yeteneği ve isteği varsa, zahmet olarak sıralanan şeyler önemli değilse o zaman tereddütsüz bilim adamı olmalıdır. Ben ve arkadaşlarım şöyle diyoruz: Bizler bilim adamı olarak mutluyuz, yetenkli gençlerin de akademik hayata atılmalarını tavsiye ediyoruz. Şimdi de biraz bilimdeki gelişmelerin tarihi seyrinden bahsetmek istiyorum.
Bilim Tarihine Kısa Bir Bakış
İnsanoğlu tabiat sahnesine birkaç milyon yıl kadar önce çıkmış. Fakat bilim tarihi incelenirken M.Ö.4000 lerden başlanıyor. Ondan önceki milyonlarca yılda kayda değer bir şey yok. F.S.Taylor, Bilim Tarihi adlı kitabında, Bilim Tarihini 3 çağda inceliyor.
1- M.Ö.4000 ila M.Ö.600 arasındaki 3400 yıllık periyot. Buna "El Becerisi Peryodu" diyor. Bu çağda bilim yok, sadece alet yapımı var. Ufak tefek bilim kırıntıları da var. Sümerler M.Ö.2500 yıllarında p sayısını bulmuş: p=3,1. M.Ö.1800’lerde Babiller genelleme yapmadan bazı sonuçlar elde etmiş: Üçgen alanı ile ilgili formül vermek yerine verilen bir üçgenin alanını bulmak gibi.
2- M.Ö.600-M.S.1600 arasındaki 2200 yıllık periyot. Buna "Period of Greek Sciences" "Yunan Bilimi Peryodu" deniyor. Bundan önceki çağa Karanlık Çağ da deniyor. Karanlık Çağda insanoğlu evrende olup bitenlerin açıklamalarını tanrılarla, büyülerle, sihirle yapmaya çalıştı. Güneş tutulması, yıldırım, yağmur, mevsimler, hastalıklar böyle açıklanıyordu. M.Ö.600’den itibaren, insanoğlu evreni tanımak için kafa yormaya başladı; böylece insanoğlu karanlıklardan aydınlığa çıktı, Ne yazık ki hala karanlıkta yaşayanlar da az değil. M.Ö.384-322 yılları arasında yaşamış olan Aristo Lyceum’u kurdu; iyi bir biyog ve filozof idi, önemli adamlar yetiştirdi ve katkılar yaptı. Fakat insanları 18 asır boyunca yanıltan iddialar ileri sürdü. Düşen bir cismin hızının, ağırlığı ile orantılı olduğunu, 10 tonluk taşın, 1 tonluk taşa göre 10 kez hızlı düşeceğini ileri sürdü. Ayrıca ivme kavramını bilmiyordu. Hızın da sürtünme ile ters orantılı olacağını, dolayısıyla boşluktaki hızın sonsuz olacağını ileri sürdü. Yunanlılar, soyut açıdan çok sayıda kavramı ortaya attı; fakat gözlem ve deneye dayalı uygulamalar açısından son derece zayıftılar. Russel şöyle diyor: "Aristo kadınlarda, erkeklerden daha az diş olduğuu söylüyordu; oysa gözleme gereken saygıyı duysalardı böylesine basit bir yanılgıya düşmezdi". Anadolu’da Millet’li Thales (M.Ö. 6.asır) Güneş tutulmasını İyonlulara ayına gününe kadar bildirdi. Heredot: "Lidyalılarla Medler arası savaş 5 yıl sürdü. 6.yılda tam şiddetli savaş anında gündüz geceye dönüştü; savaşı bırakıp barış sözleşmesi imzaladılar" diyor (kitap 1, klio 74). Halikarnas Balıkçısı (C.Ş.Kabaağaç) bu olayı şöyle yorumluyor: "Bu günün birdenbire geceye dönüşmesi değil; yaşamlarını karanlık içinde geçiren sayısız kuşaklarla, tarih öncesinin milyonlarca yılı boyunca süren gecenin, insan kafasının şafak sökmesiyle birden bire güne dönüşmesiydi!" (*)
TÜRKİYE'NİN DÜŞÜNCE GÜNDEMİ
Mustafa Taşar

TÜRKİYE VE 21. YÜZYIL
BİLGİ TOPLUMU
Bilgi çağı toplumunu da doğal olarak “Bilgi Toplumu” olarak adlandırılmaktadır. Bu toplumun her bir bireyi, yeni çağın sermayesi olan bilginin oluşumuna katkıda bulunacak ve bu bilgiyi de kullanacaktır. Dolayısıyla yeni düzende girdi olarak alınan en önemli faktör, insan faktörüdür. Artık insana yapılacak yatırımlar ön plana çıkmaktadır. Artık toplum, yeni teknolojik gelişmelerle ve bilginin önem kazanmasıyla sanayi toplumunun ötesine taşınmaktadır.
Bilgi toplumu, geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak kadar farklı bir yapılanma gerektirmektedir. Çünkü bilgi, nitelikli ve eğitimli kişiler tarafından üretilmekte, ancak bu üretim kapasitesine sahip olanlar ayakta kalabilmektedir. Çünkü bilgi, paylaşılabilmekte ve bölünebilmektedir. Yeni iletişim teknolojileri sayesinde de anında ulaşılabilmektedir. Bilginin bu özellikleri insanlara daha çok seçenek sunmakta ve daha özgür davranmasına imkan sağlamaktadır. Dolayısıyla toplumdaki yapılanmada geçmişten kalan hiyerarşik düzen ortadan kalkmakta, eşitlik ve katılımcılık sağlanmaktadır. Böylelikle gerçek demokrasi ortamı kendiliğinden oluşmaktadır.
Ve tam demokrasiyi sağlama yolunda, artık karşısında kayıtsız kalınamayacak olan bu değişim gerçeği, tüm gelişmiş ülkeleri yeni politikalara ve yeni stratejilere doğru yönlendirmektedir. Teknoloji devrimini ve sağladığı imkanları kullanarak ülkelerinin ve toplumlarının popülaritelerini artırmışlardır. Bunun getirilerini de anladıktan sonra bilgi teknolojilerini üretmekle kalmayıp, bu yapısal değişimi tüm topluma yaymak için gerekli bütün çalışmaları da başlatmışlardır. Bilginin üretilmesi ve kolay ulaşılabilmesi yolunda tüm yatırımları gerçekleştirmişlerdir. Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri bilgi toplumu olma yolunda hiçbir şeyi esirgemeden çalışmalar yapmışlar ve çok ileri düzeye ulaşmışlardır.
Bunun sonucunda ortak amaçları doğrultusunda bir araya gelen gönüllü grupların oluşturduğu örgütlü toplumu yani bilgi toplumunu sağlamışlardır. Ve aynı zamanda “bürokratik demokrasiyi” “katılımcı demokrasiye” dönüştürmeyi başarmışlardır.
Bilgi toplumunun yol açtığı katılımcı demokrasinin yaygınlaşmasıyla, çeşitlilik, uzlaşma ve hoşgörü ortamı sağlanmış, toplumun politik kaygıları ortadan kalkmaya başlamıştır.
Küreselleşme; teknolojik devrimin sağladığı en büyük kavramdır. Küreselleşme, kolay iletişimin ve haberleşmenin ortaya çıkardığı kaynaşmadır. Dolayısıyla, teknolojik devrimini tamamlamış, yani bilgi toplumu olma yolunda büyük adımlar atmış olan toplumlar, küreselleşmeyi kullanarak kendi kültürlerini tanıtmışlar, yaymışlar ve diğer toplumların kültürleri ile kaynaştırmışlardır.
Dünya çapında yeni bir etkileşim oluşturan bilgi teknolojileri, her alanda olduğu gibi kültürel anlamda da rekabeti belirleyici bir etken konumuna gelmiştir. Kültürel bazda küresel verimlilik ve rekabet, yine bilgi ve iletişim teknolojilerine ihtiyaç duymaktadır.
Artık toplumun her bir bireyinin, kavramları sorgulamaya yönelik gelişimi ve bundan kaynaklanan toplumsal ve kültürel değişim, hiçbir devirde bugünkü kadar hızlı ve dikkat çekici olmamıştır.
Küreselleşme; yerel değerlerin korunarak geliştirilmesi ve küresel değerlerle bütünleşmesine yönelik yeni evrensel değerler oluşturmaktadır. Bu oluşumda yerini alamayan kültürler ne yazık ki büyük sorunlarla karşılaşacaklardır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, bunun sıkıntısını yaşamaktadırlar.
<< GERİ İÇİNDEKİLER İLERİ >>


EKONOMİ / B.AkınBİLGİ EKONOMİSİDr. H.Bahadır Akın



2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu ÜzerineGenel Bir Değerlendirmeve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri
Miladi ikinci bin yılın dönemecinde tüm dünyada etkisi gittikçe artan bir dönüşüm kendini bir çok şekilde hissettirmektedir. Bazı gelecek bilimciler ve düşünürler içinde bulunduğumuz ortamı tanımlayabilmek için Bilgi Çağı, Sanayi Sonrası Toplum, Kapitalist Ötesi Toplum, Enformasyon Toplumu vs. ifadelere başvurmakta, yaşanan dönüşümü teknik ve beşeri açılardan inceleyerek geleceğe dönük trendleri belirlemeye çalışmaktadırlar.İçinde bulunduğumuz yüzyılın ikinci yarısında bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin geliştirilip bütünleştirilmesi ile sonuçlarının kestirilmesi çok güç etkiler doğuran bir dönem başlamıştır. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel hemen her alanda hüküm süren bu dönüşümden en fazla etkilenen kesim kuşkusuz iş dünyası olmuştur. Bu çalışmada, süregelen değişim ve dönüşüm değişik açılardan ele alınarak bilgi toplumu ve bilgi ekonomisi incelenmeye çalışılacaktır.
Yeni Dalga: Bilgi Çağı ve Bilgi Toplumu
Sanayi sonrası toplumun özellikleri kırk yıla yakın bir zamandır her görüşten düşünür ve araştırmacının ilgi alanında yer almaktadır. Bilgi çağı ve bilgi toplumu ile ilgili çözümlemelerde genellikle tarihsel süreç içinde belli özellikler taşıyan dönemleri dalgalar halinde isimlendirmeden yararlanılmıştır. Bu bağlamda, Kontradiev’in iktisadi genişleme, stagnasyon ve tekrar genişlemeye dayalı Uzun Dalga kuramı bazı araştırmacılar tarafından kullanılmıştır. Kontradiev’in Uzun Dalga kuramı sanayi devriminden günümüze kadar olan dönem dikkate alınarak incelendiğinde, her biri yaklaşık 50 yıldan oluşan dört dalga bulunduğu görülecektir. Bunlar, 1770-1830 yılları arasındaki “Erken Mekanizasyon”, 1830-1880 yılları arasındaki “Buhar Gücü/ Demiryolları”, 1880-1940 yılları arasındaki “Elektrik ve Ağır Sanayi” ve 1940-1980 yılları arasındaki “Kitle Üretimi” dönemleridir. Günümüzde ise, yeni bir paradigma olarak “Beşinci Dalga” hüküm sürmektedir. Yani, daha esnek üretim modelleri ve dağınık talep türleri kitle üretimi döneminden çok daha farklı özelliklere sahiptir. Katı örgüt yapıları ve klasik işbölümü yeni döneme uygun düşmemektedir. Buna göre, “Beşinci Dalga” 1980’lerde mikroelektronik alanındaki gelişmelerle yükselmeye başlamış, biyoteknoloji, yeni malzemeler ve uzay araştırmaları öne çıkmıştır. Bu dönemin geleceği ise bilişim ve iletişim teknolojilerinde yatmaktadır. Bu açıklamalardan anlaşıldığı gibi,Uzun Dalga kuramı, daha ziyade sanayi devriminin incelenmesinde ve geleceğe dönük tahminlerde kullanılmıştır. Farklı şekilde tüm tarihsel süreci dikkate alarak analiz yapan Barry Jones ve Alvin Toffler gibi düşünürler toplumları tarım, sanayi ve sanayi sonrası şeklinde daha genel olarak sınıflandırmaktadırlar. Günümüzde bilgi toplumu ya da sanayi toplumuyla ilgili olarak dalga kuramından yararlanan ve öngörüleri büyük yankılar uyandıran gelecek bilimci Alvin Toffler’dir. Bilgi toplumunun analizinde bir ölçüde kabul görmüş bu kuramdan yararlanılacaktır. Ünlü gelecek bilimci Alvin Toffler, tarih boyunca görülen önemli dönüm noktalarından bahsederken, ana hatlarıyla iki önemli dönüşümün gerçekleştiğini ve üçüncü dönemin fiilen yaşanmakta olduğunu belirtmektedir. Bu yaklaşıma göre, toplumsal gelişmenin ilk dönüm noktası tarımın ortaya çıkması, ikincisi ise sanayi devrimidir. Bunları tarihin belli bir anında olup bitmiş iki ayrı olay olarak değil, belirli hıza sahip değişiklik dalgaları olarak görmek daha doğrudur. İlk değişiklik dalgasından önce insanların çoğu küçük göçebe topluluklar halinde yaşamakta ve avlanma, meyve toplama, hayvancılık gibi faaliyetlerle geçinmekteydiler. On bin yıl kadar önce, Tarım devrimi başlamış ve yavaş yavaş tüm yeryüzüne yayılarak köyleri, ekili toprakları ve yeni bir yaşama biçimini oluşturmuştur. 17.yüzyılın sonlarından itibaren ise, birinci dalga hızını henüz kaybetmemişken Avrupa’da ikinci büyük değişiklikler dalgasına yol açan Sanayi Devrimi başlamıştır. Sanayileşme adı verilen bu süreç ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya çok daha çabuk yayılmıştır. Böylece, farklı hızlara sahip iki büyük değişiklik süreci aynı anda dünyayı kuşatmaya devam etmiştir. Birinci dalga, birkaç küçük topluluk dışında hemen hemen durulmuştur. Son iki yüzyıldır Avrupa, Kuzey Amerika ve dünyanın birkaç yerinde daha hayatta köklü değişiklikler yapan ikinci dalga yayılmaya devam etmektedir. Bir çok tarım ülkesi süratle çelik üretme tesisleri, otomobil fabrikası, dokuma fabrikaları, demiryolları kurma çabası içindedirler. Dünyanın bir çok yerinde ikinci dalganın gücü devam etmektedir. Sanayi Devriminin etkileri sürerken, çok daha başka ve önemli bir süreç ortaya çıkmış ve yayılmaya başlamıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yıllarda sanayileşme dalgası en üst noktasına vardığında, tam olarak ne olduğu anlaşılamayan, ancak her şeyi etkisi altına alan bir Üçüncü Dalga başlamıştır. Üçüncü Dalga, 1950’li yılların ortalarında ABD’de güç toplamaya başlamış, daha sonra farklı hızlarda diğer sanayileşmiş ülkelerin bir çoğuna ulaşmıştır. Bugün, ileri teknoloji ülkeleri, üçüncü dalga ile İkinci dalganın gereksizleşmiş, kabuk bağlamış ekonomileri ve kurumları arasındaki çarpışmanın etkisi altında mücadelelerini sürdürmektedirler.Peter Drucker, İkinci Dünya Savaşından hemen sonra ortaya çıkmaya başlayan bu gelişme sonucu oluşan toplumu Kapitalist Ötesi Toplum olarak adlandırmaktadır. Buna göre, yeni toplumun temel ekonomik kaynağı, yani iktisatçıların deyimiyle üretim araçları sermaye, emek ya da doğal kaynaklar değil bilgidir ve bilgi olacaktır. İkinci Dalga ile Üçüncü Dalga ekonomileri arasındaki farklar çeşitli dinamikler göz önüne alındığında aşağıdaki tablodaki gibi ifade edilebilir:
Tablo-1. İkinci ve Üçüncü Dalga Ekonomilerinin Karşılaştırmalı Analizi
DİNAMİKLER
İKİNCİ DALGA
ÜÇÜNCÜ DALGA
Üretim Unsurları
Toprak,emek, sermaye
Özellikle bilgi ( veri, imaj, kültür, ideoloji, değer)
Varlıklar
Maddi varlıklara dayalı
Maddi olmayan varlıklara dayalı
Üretim ve Ürün Yapısı
Seri üretim, kitle üretimi
Esnek teknoloji, ürün esnekliği sonucunda bireyselleşme
Emek Yapısı
Fiziksel (kol gücü) emeği ile tekrarlanan, mekanik emek, tam zamanlı çalışma, fabrikada çalışma
Bilgi işçiliği ile yaratıcı emek, yarı zamanlı çalışma, evden çalışma
Yenilik
Seyrek
Sürekli
Ölçek
Büyük ölçek (Ölçek ekonomisi)
Küçük ölçek, uygun ölçek
Organizasyon
Dikey, bürokratik, sert, uzun vadeli
Değişim mühendisliği: faaliyet bazlı, ağ örgütler, esnek, anti bürokratik
Altyapı
Önem nakliyede. Otobanlar, yollar, köprüler, liman tesisleri
Önem iletişimde. Ağlara dayalı elektronik sistemler
Hız
Vakit nakittir kuralı ile sıralı ve adım adım mühendislik
Eşanlı mühendislik ile gerçek zamana yaklaşım
Sosyopolitik yapıyla ekonomikyapının ilişkileri
Evdışı iş, büyük ve güçlü devlet, dev kentler, aşırı kentleşme, ekonomik çatışmaların önemliliği, çoğunluk egemenliği, yapaydemokrasi, dolaylı demokrasi
Ev içi iş, küçük ve etkin devlet, kent dışına çıkma ve yayılma, sosyopolitik düzenlemelerin önemliliği, azınlığın önemsenmesi, koalisyonlar, doğrudan demokrasi
Kaynak: İ.Melih Baş, “Dalgalarla Gelen Gelecek Kurgubilimci Guru: Alvin Tofler”,AD Business Notebook, Mart 1998,s.28
1960’lı yıllardan itibaren bazı sosyal bilimciler ABD ve Japonya gibi ileri düzeyde sanayileşmiş ülkelerde toplumun temel niteliklerinde köklü değişim eğilimi gözlemlemişlerdir. Bir çok yönden sanayi toplumundan farklılık gösteren bu yeni toplumu tanımlayabilmek için İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaygın olarak kullanılan Sanayi Toplumu yerine çok sayıda kavram ortaya atılmıştır. Söz konusu dönem, farklı sosyal bilimciler tarafından “Postmodern Dönem”, “Sanayi Sonrası Toplum”, “Bilgi Toplumu”, “Kapitalist Ötesi Toplum”, “Teknokratik Çağ” veya “Bilişim Toplumu” gibi oldukça fazla isimle anılmıştır. Bu kavramlardan Daniel Bell tarafından 1970’lerde gelmekte olan toplumu tanımlamak için kullanılan “Sanayi Sonrası Toplum” ve Japon araştırmacılar ve özellikle Y.Masuda tarafından kullanılan “Enformasyon Toplumu” yeni oluşan toplumun tanımlanmasında son zamanlarda daha fazla kabul görmüştür. Kavramların çeşitliliğine karşın, içeriklerinin daha çok ayrıntıya dönük olması, özde bu yaklaşımların büyük benzerliklere sahip olduklarını göstermektedir. Son yıllarda ise, özellikle bilişim ve iletişim teknolojilerindeki çarpıcı ilerlemeler ve süratli yayılma eğilimi sonucunda günümüz ekonomisi “dijital ekonomi” olarak adlandırılmıştır. 1941 yılında yapılan bir ekonomik analizde, herhangi bir ekonominin üç ana bileşenden oluştuğu ifade edilmiştir. Buna göre birincil sektör tarım, ikincil sektör imalat ve sanayi, üçüncül sektör ise hizmetlerdir. Bir ekonomi, bu üç sektörün farklı oranlarda bileşiminden oluşmaktadır. Eğer bir ülke sanayileşiyorsa, işgücünün büyük bölümünün imalatla ilgili yerlerde istihdamı söz konusudur. Verimlilikteki sektörel farklılıklar sebebiyle milli gelir artacağından hizmet ve bilgi ihtiyacı da yükselecektir. Buradan hareketle, bir çok Avrupalı teorisyen bir toplumun sanayi yapısının dönüşümünde bilim ve teknolojinin önemli bir rol oynadığını vurgulamışlardır. Buna göre üstün nitelikli çalışan sınıf ile bilim ve teknoloji arasında önemli bir bütünleşme söz konusudur.Sanayi sonrası toplum üzerine çalışmalarıyla tanınan D.Bell ve Alain Touraine, gelişmiş ülkelerde artık sanayi toplumunun yer almadığını düşünmektedirler. Bell’e göre, sanayi sonrası toplum, profesyoneller, mühendisler, teknisyenler ve bilim adamlarının oluşturduğu hakim bir sınıf eşliğinde teorik bilginin merkezileşmesi ve ekonomide hizmetlerin payının artması ile tanımlanmaktadır. Touraine ise yeni bürokratik ve uzman sınıfların ortaya çıkması, bilgi ve organizasyona dayalı yeni iş trendleri ve boş zaman faaliyetleri ile tanımlanan programlı bir toplumdan söz etmektedir. Detaydaki farklılıklarına rağmen bu tanımlar hızlı bir sosyoekonomik dönüşüm sürecinin yaşandığını ortaya koymaktadır. Bu süreç, daha önceki tarım ve sanayi toplumlarından çok farklı özelliklere sahip bilgi toplumunun ortaya çıkmasıdır. Bilgi toplumu, işgücünün önemli bölümünün bilişimle ilgili işlerde çalıştığı ve ekonomide en etkili faktörün bilginin kullanılması ve uygulanması olduğu toplumdur. Bir toplum içinde söz konusu her üç toplum farklı ölçülerde bulunabilir. Ancak, gelişmişlik düzeyi arttıkça toplumların yüzdeleri de belirgin ölçülerde değişmektedir. Mesela, 1980 yılında ABD’de işgücünün sadece yüzde 3’ü tarım kesiminde çalışırken, yüzde 76’sı hizmet ve bilişim faaliyetleriyle meşguldü. Yine, yeni kurulan işlerin yüzde 80’den fazlası bilişim ve hizmet sektörüyle ilgilidir. Bir çok Batı Avrupa ülkesi, Kanada ve Japonya ABD gibi bilgi toplumu trendini izlemektedirler.Bilgi toplumu sosyoekonomik gelişme için bir çok değişikliğe neden olmaktadır: 1. Mal üretiminden hizmet üretimine değişim. Profesyonel, teknik, eğitim, sağlık vefast-food gibi hizmet sektörlerindeki hızlı artış.2. İş niteliklerinin ve karakterlerinin değişimi.3. İşgücünde teknik eleman ve profesyonellerin, yani bilgi sınıfının artması4. Yüksek teknolojilere doğru teknolojik değişim. Mikroelektronik ve yarı iletkenler aracılığıyla bilginin toplanıp yönetilmesine yarayan küçük ve yetenekli makinalarınyayılması.5. Yeni bilişim teknolojilerinin yayılması ve bilgisayarların gelişmesine paralel olarak uzak noktalarla koordinasyon amacıyla telekomünikasyonun ileri ölçülerde kullanılması. Bilgi Çağının başlangıcı, genel olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yıllarda gösterilmektedir. Bu konuda kesin bir tarih vermek mümkün olmamakla birlikte, 1957 yılında ABD’de ilk defa beyaz yakalı işçilerin sayısının mavi yakalıları geçmiş olması bazı yazarlarca bu tarihin bilgi çağı başlangıcı olarak kabulüne neden olmuştur. Söz konusu bilgi toplumunu belirleyen temel karakteristikleri şu şekilde sıralamak mümkündür: 1.Ekonomik Yapıdaki dönüşüm: Bilgi toplumundaki en büyük özellik mal üretiminden hizmet üretimine doğru bir kaymanın görülmesidir. Aslında hizmet sektörü zaten tüm ekonomilerde her zaman mevcuttur, ancak sanayi toplumunda hizmetlerin niteliği daha yerel ve mal üretimine yardımcı konumdadır. Sanayi sonrası toplumda ise eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi insani hizmetler ve bilgisayar, sistem analizi, bilimsel AR-GE gibi mesleki hizmetler yoğunluk kazanmaktadır. Bilgi toplumunun oluşmasında belli sektörlerin yükselişi önemli rol oynamıştır. Bunlar:1. Televizyon yapımcıları, yayıncılar vb. bilgi sağlayan kişi ve kurumlar,2. Telefon ve kablolu yayın gibi elektronik bilgi iletişim kurumları3. Mikroelektronik sanayi, yani televizyon, bilgisayar ve telefon gibi elektronik bilgilerininsanlara iletilmesine imkan sağlayacak platformların üreticileri4. Bilgilerin toplanması, saklanması, iletilmesi ve kullanılması amacıyla yazılım geliştirensektörler.
2.Yükselen Yeni Sınıflar: Yeni toplumda insanların çalıştıkları yer değil aynı zamanda yaptıkları işlerin türü de değişmektedir. Sanayi toplumunda yarı vasıflı işçiler çalışan sınıf içinde en kalabalık grubu oluşturmaktaydılar. Bilgi toplumunda ise, teknik ve profesyonel sınıf, yani P.Drucker tarafından “bilgi işçisi” olarak nitelenen bilim adamları, teknisyenler, mühendisler, öğretmenler sayıca artmış ve toplumun kalbi konumuna yerleşmişlerdir. Buna bağlı olarak toplumda gücün yapısı da değişecektir. Tarım toplumunda toprak sahipleri, sanayi toplumunda ise sermaye sahibi işverenler gücü ellerinde bulundurmaktaydılar. Oluşan yeni toplumda ise güç bilgi sınıfına ait olacaktır.
3.Bilginin Artan Rolü: Sanayi toplumu, malların üretimi için makine ve insanların koordinasyonuna dayanmaktaydı. Yeni toplum ise bilgi etrafında örgütlenmektedir. Sanayi uygarlığının öncü isimlerinden Bacon’ın yüzyıllar önce söylediği gibi “bilgi güçtür”, ancak, bilgi toplumunda bilgi aynı zamanda toplumun temel eksenini de oluşturmaktadır. Buna göre, tarım toplumunda toprak ve işgücü, sanayi toplumunda sermaye merkezi bir öneme sahip iken, bilgi toplumunda bilgi stratejik bir kaynak haline gelmiştir. Çünkü, yeni toplumda teorik bilgiyi piyasada yeni ürün ve hizmetlere başarılı şekilde dönüştürenler ile eğitim ve AR-GE harcamalarına en çok yatırım yapan işletmeler ve toplumlar başarılı olacaktır. Eğer bir toplum bilgiyi üretir hale gelemezse, büyük harcamalarla ürettiği mal ve hizmetler kısa sürede demode olma riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
4.Bilişim Teknolojisi. Sanayi toplumunun ortaya çıkmasında en önemli etkenin buhar makinası, elektrik, içten yanmalı motor gibi enerji teknolojilerinin bulunmasıdır. Bilişim teknolojilerinin ortaya çıkıp hızla gelişmesi de benzer bir etkiyi yeni toplumda oluşturmuştur. İletişim ve bilgisayar teknolojileri daha yetenekli işgücüne gereksinim doğurduğundan ve ulusal verimliliği arttırma ve rekabetçi üstünlük elde etme yolunda daha yüksek değerlere sahip ürünler ortaya koyma yeteneğine sahip olduklarından iktisadi gelişme açısından en fazla önem verilmesi gereken alan bilişim teknolojileri olarak görülmektedir. Nitekim, ünlü strateji uzmanı Michael E.Porter günümüzde bir işletmenin yönetilmesinde en temel faktör olarak bilişim teknolojisine işaret etmektedir. Zaten, bilgi toplumu kavramı da yeni teknolojilerin sebep olduğu iktisadi ve sosyal değişimler anlamına gelmektedir. Bilgi Çağında işletmeler işlerini görebilmek için büyük ölçüde bilişim teknolojisine muhtaçtırlar. Yani bilgi toplumunda bilgisayar kullanımı son derece yaygındır. Bilgi Çağında, bir çok mal ve hizmet bilişim teknolojisiyle iç içe geçmiş durumdadır. Mesela, Lexus marka bir otomobil, klasik otomobil tanımının ötesindedir. Bilişim teknolojisi ile bütünleşen bu otomobilde gelişmiş yol bulma ve navigasyon sistemleri ile elektronik kameralar gibi yenilikler mevcuttur. Bunun yanında havayolu rezervasyon sistemleri gibi hizmet alanları da artık bilişim teknolojisi olmaksızın düşünülememektedir. Geçen yüzyılda etkisini gösteren Sanayi Devriminin arkasındaki itici güç üretim ve nakliye ekonomisindeki gelişmelerdi. Bilişim teknolojileri bu süreçleri önemli ölçüde etkilemekle birlikte, günümüzde gerçekleşmekte olan devrimin sürükleyici gücü üretimdeki değişim değil koordinasyondaki değişimdir. Günümüzde örgütlerde herhangi bir işle uğraşan herkes sürekli olarak birbiriyle iletişim içinde olma zorunluluğundadır. Bu tür yoğun bilişim temelli işlerde bilişim teknolojileri asıl önemlerini göstermekte, klasik hesap yapan makine anlamındaki bilgisayar yerine birbirlerine bağlanmış koordinasyon amaçlı sistemler ağırlık kazanmaktadırlar. Koordinasyon teknolojilerindeki ilerlemeler, bir çok sektörde Sanayi Devrimi öncesindeki küçük işletmeler dönemine dönüş anlamı taşıyabilecektir. Sanayi toplumunda işletmeler kitle üretimi ve taşımacılık teknolojilerinden avantaj sağlamak için örgütlenirken, bilgi toplumunda işletmeler hem kendi içlerinde hem de dış çevreleriyle entegrasyon amaçlı koordinasyon teknolojilerine göre yeniden yapılanmaktadırlar.
Bilgi Toplumu Üzerine Çeşitli Düşünceler
Sanayi toplumu ve sanayi sonrası toplum üzerine yapılan tartışmaların oldukça eski bir tarihi vardır. Bu tartışmaların çalışmanın konusuyla ilgili olan bölümüne kısmen değinilmesinde yarar bulunmaktadır. Günümüzde bilgi toplumu kavramı tartışılırken hemen hemen tüm kaynaklarda atıfta bulunulan bir eser George Orwell’in meşhur 1984 isimli kitabıdır. Bunun yanında Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” ve Yevgeni Zamyatin’in “Biz” adlı kitapları da 50-60 yıl önce geleceğe dönük tahminleri içermeleri açısından değerlendirilmeye alınmaktadır.Yine, konuyu daha mizahi bir yönden ele alan Stanislaw Lem “Gelecekbilim Kongresi” adlı kitabında yeni toplum ve geleceği ile ilgili konulara değinmiştir. Erich Fromm, George Orwell’in meşhur kitabına yazdığı sonsözde şunları belirtmektedir:1984 ve Biz, Cesur Yeni Dünya’dan daha fazla ortak noktaya sahiptir. Her iki eserde insanın kişiliğinden uzaklaştırıldığı tamamen bürokratikleşmiş bir toplum ele alınmaktadır. Bu toplumlarda yer yer fiziki baskıya da varan ideolojik ve psikolojik bir yönlendirme söz konusudur. Huxley’in çalışmasında ise insanın bir tür makinaya dönüştürülmeye çalışılması ele alınır. Genel kabule göre, Zamyatin ve Orwell’in örnekleri daha ziyade Stalinist ve Nazist diktatörlükleri, Huxley’in Cesur Yeni Dünyası ise sanayileşen Batı dünyasındaki gelişmelerin sonucunu temsil etmektedir. Zamyatin, Biz’de insanların insan doğası gereği olan taleplerini yok etmek için uygulanan beyin operasyonlarından bahsederken, Cesur Yeni Dünya’da çeşitli ilaçlar ve yapay biyolojik seçim yöntemleri uygulanmaktadır. Orwell ise 1984’te sınırsız baskı ve beyin yıkamayı öne çıkarır.Söz konusu kitaplara yapılan atıfların çokluğu, bilgi toplumuna yönelik iyimser tahminlerin yanında aslında hiç de küçümsenmemesi gereken bazı endişelerin de bulunduğunu ortaya koymaktadır. Kitle iletişim araçları ve teknoloji aracılığıyla yönlendirme olgusu, özellikle bilgi çağının temelini oluşturan bilişim teknolojileri göz önüne alındığında çeşitli düşünürler tarafından ihtiyatla karşılanmıştır. Orwell, devletin her şeyi denetim altında tuttuğu, en küçük bir aykırılığa ve bireyselliğe izin vermediği, resmi ideolojinin bütün tarih ve dili kendine göre kurguladığı bir toplum ütopyasından bahseder. Romanda, insanları sürekli gözetleyip baskı ve denetim altında tutan “Ağabey” adında bir merkezi güç bulunmaktadır.Bu romanın günümüze yansıması, bilgisayarlar aracılığıyla toplumu daha sıkı bir denetim altına almak isteyenler olabileceği endişesidir. Nitekim, bilişim teknolojilerinin ve bilginin dev çokuluslu işletmeler gibi kurumların kârlarını arttırmada ve bireyler üzerinde daha sıkı bir kontrol sağlamada kullanılacağı endişesine sahip olanlar bulunmaktadır. Bilişim teknolojisindeki gelişmeler özerk, özgün ve farklı kültürel oluşumlara imkan vermemekte, aksine dünya çapında egemen, başat ve tek bir kültürün oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Bunun tipik örnekleri, dünyanın hemen her ülkesinde görülebilecek olan televizyon ve video setleri, standartlaştırılmış film ve programlar ile evrensel bir dil kullanan bilgisayarlardır. Bilişim teknolojileri, kültür hizmetlerinin niteliğini tanımlayan ve üreten tekelleşmiş –tek merkezden yönlendirilen- bir kültür ve eğlence pazarının doğmasına yol açmaktadır. Bu olgu, insanların özgün kültürel çevreleriyle bağlantılarını sağlayan ve kültürel gelişmelerin özünü teşkil eden mekanizmaların hızla yok olması anlamına gelmektedir. Bu görüşe göre, bilgi toplumu “efsanesi” bilişim devrimini başlatan ve yönetenlerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Söz konusu kesimler yönetici elit, askerler ve uluslar arası endüstri kuruluşlarındaki toplumun en güçlü kesimleridir. Geniş kitleler için bilişim teknolojilerinin ve bilgi toplumunun önemli bir vaadi bulunmamaktadır. Bu insanlar bilgi toplumunda “bilgisayar kontrollü kaybedenler” olarak kalmaya devam edeceklerdir.Bu tür kötümser yaklaşımlar yanında, çok daha yaygın olarak bilgi çağıyla ilgili oldukça iyimser, ütopik görüşler de bulunmaktadır. Geleceğin toplumu işlerini evden halledeceğinden dolayı kirlilik ve trafik önemli ölçüde azalacaktır. Bilgisayarlar insanları rutin işlerden kurtaracak ve daha yaratıcı hareket etmelerini sağlayacaktır. Bireylerin kolaylıkla bol miktardaki bilgiye ulaşabilmesi katılımcı demokrasinin yayılmasına neden olacak, daha uygun bir piyasa koşulu oluşturacaktır. Böylece bireyler toplum ve ulusal gruplar arasında uyum kurulacaktır. İki grup arasındaki önemli farklılığa rağmen, günümüzdeki gelişmeler bu konuda net bir fikir ileri sürülmesini güçleştirmektedir. Ancak, fiili durum, bilgi çağının değişik düzeylerde olmak koşuluyla bir çok alanda hüküm sürdüğünü göstermektedir. Özellikle küresel ağların yaygınlaşması hem bireylere hem de kurumlara çok büyük fırsatlar sunmaktadır. Bugün, dünyayı saran iletişim ağları sayesinde neredeyse hiçbir bilginin saklanması mümkün değildir. Bireyler ve kurumlar arası etkileşim günden güne hızla artmaktadır. Kurumlarda bilgi saklama yerine mümkün olduğunca açık davranarak doğrudan karşı gruplarla iletişim kurma olgusu yaygınlaşacaktır. Elbette, yukarıda sözü edilen endişelerin tamamen yersiz olduğu iddia edilemez, ancak, artık son derece yaygınlaşmış ve vazgeçilmez bir hal almış olan bilişim teknolojilerinin ve özellikle internet gibi iletişim ağlarının fiili gerçeklikler olduğu ortadadır. Bilinçli olarak yapılacak düzenlemeler bilişim ve iletişim ağlarının sebep olabileceği olumsuz durumları en aza çekebilecektir. Kaldı ki, bu konuda en fazla eleştiri getiren karşıt görüş sahibi düşünürler dahi, yeni teknolojilerin getirdiklerine gözlerini kapayamamaktadırlar. Meşhur İktisatçı Lester Thurow, Orwell ve Huxley’de olduğu gibi modern haberleşme teknolojilerinin düşünce üzerinde bir baskı uygulamaya yol açacağı endişelerinin tam tersinin gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Modern elektronik teknolojileri radikal bir bireyciliği özendirirken, ulusal liderler kitle kültürünü kontrol edeceğine, kitle kültürü ulusal liderleri kontrol etmektedir. Elektronik medya değerleri değiştirirken, değerler de toplumun doğasını değiştirmektedirler. Kablolu köyde, dünya kaçınılmaz bir şekilde temsili demokrasiler yerine daha doğrudan bir biçimde yönetilecektir.Bu kısa tartışmadan sonra, bilgi çağında geçerli olan ekonomi üzerinde durulacaktır.
Bilgi Ekonomisi ve Özellikleri
Bilgi toplumunun içinde bulunduğu ekonomik koşullar günümüzde bilgi ekonomisi adıyla anılmaktadır. Emek yoğun işlerin düşük gelir grubundaki ülkelere kaydırılmasıyla sanayileşmiş ülkelerde emek yoğun işlerden ürünlere know-how ve yaratıcılık temeline dayalı değer ekleyen bilgi yoğun faaliyetlere geçmişlerdir. Bunun sonucunda oluşan, bilgi ve iletişim tabanlı bilgi ekonomisi şu karakteristik özelliklere sahiptir:
1.Sürekli hızlanan teknolojik gelişmeler2.Artan bilişim ve bilgi yoğun faaliyetler3.Kısalan pazara girme ve ürün/hizmet hayat dönüşüm süreleri4.Pazarların küreselleşmesi5.Sanayi kolları arasındaki farkların belirsizleşmesi
Buna göre, bilişim teknolojisi arz ve talep spiralinin doğurduğu hızla artan teknolojik ilerlemeler bilgi ve bilişim yoğun işlerin çoğalmasına, pazara girme sürecinin kısalmasına, ürün ve hizmet hayat dönüşüm sürelerinin azalmasına neden olacaktır. İşletmeler bilişim teknolojileri aracılığıyla rakiplerinden farklılaşabilecekleri fırsatlar yakalama şansına sahip olacaklardır.Bugün Batı dünyasında bilişim sanayileri refahın ana kaynağı haline gelmiş durumdadır. Günden güne, yoğun rekabet ortamında başarılı olmak için bilişim teknolojilerini adapte eden işletmeler in sayısı hızla artmaktadır. Örgütler bir bütün olarak başarı için bilişime bel bağlamaktadırlar. 1997 yılı itibariyle İngiltere’de dijital bilgi ve iletişim teknolojileri piyasası değerinin 48 Milyar Sterlin düzeyinde olduğu sanılmaktadır.Bilgi ekonomisinde, işletmeler sürekli devam eden bir verimlilik arttırma, çevresel talebe tepki verebilme, örgütsel değişimi gerçekleştirme mücadelesi içinde olacaklardır. Bilgi ekonomisinde kuruluşların en önemli kaynakları klasik üretim faktörleri değil beyin gücü olacaktır. Bilginin yaratılması ve paylaşılması görünmeyen faaliyetlerdir. Bu sebeple insanlar zorlanarak ya da onlara talimatlar verilerek bilgi yönetilemez. Bilgi ekonomisinde başarı ancak çalışanların istekli katılımlarının sağlanmasıyla mümkündür. Bu şekilde insanlar güven ve katılım ortamında yaratıcı güçlerini kullanacak, bilgilerini diğerleriyle paylaşacak ve dinamik bir örgüt ortaya çıkacaktır.Öte yandan, küreselleşen pazarlarda artan rekabet ortamında işletmeler giderek artan ölçülerde know-how’ın bulunduğu yerlerde ürün geliştirme, en ucuz yerlerden malzeme ve hammadde satın alma, dağıtım ve işgücü maliyetinin düşük olduğu yerlerde üretim yapma ve ürünleri uluslararası arenada satabilme çabasına girmektedirler. Yine, küresel işletmeler çok büyük yatırımlara ihtiyaç duydukları için dev boyutlarda olsalar da,aynı zamanda yerel piyasalara hızla cevap verebilecek ölçüde küçülmek zorundadırlar. “Dijital Ekonomi” veya “Tekonomi” olarak adlandırılan yeni ekonominin özellikleri Don Tapscott tarafından 12 madde halinde sıralanmaktadır:
1.Yeni ekonomi bilgi ekonomisidir.
Bilişim teknolojileri bir ekonominin bilgi temelli olmasına imkan sağlamaktadır. Bilgi ekonomisinde bilginin yaratılması hem bilgi işçilerine hem de bilgi tüketicilerine yani insanlara aittir. Mal ve hizmetlerin içeriği müşteri fikirleri tarafından belirlenirken, bilişim teknolojisi mal ve hizmetlerin bir parçası haline gelecektir. Bilgi ekonomisinde kuruluşların en önemli kaynakları klasik üretim faktörleri değil beyin gücü olacaktır. Mesela, bilgi çağının işletmelerinden olan Microsoft ele alındığında, maddi kaynaklarının (arazi, bina , stoklar, hammadde vs.) neredeyse yok denecek kadar az olduğu ancak, kayda değer tek varlığının işletme içindeki elemanlar olduğu görülecektir. Burada, sermayenin önemsiz olduğu söylenmemektedir. Ancak, unutulmaması gerekir ki, 15 yıl önce kayda değer bir sermayesi olmayan Microsoft’un bugün piyasa değeri General Motors ve IBM’den daha fazladır. Yeni ekonomide sermaye ancak bilginin bir fonksiyonu haline gelmiştir.Günümüz iş dünyasında kesin olan tek şey “hiçbir şeyin kesin olmadığıdır.” Belirsizliklerle dolu iş dünyasında rekabet avantajı kazanmanın temel anahtarı bilgidir. Bugün zirvede bulunan işletmelerin bilgiye yaklaşımları onların başarıları hakkında önemli ipuçları vermektedir. Honda, Canon gibi Uzakdoğu’nun dev işletmeleri yeni pazarlar oluşturma, yeni ürünler ve teknoloji geliştirme gibi alanlarda bilgiyi kullanmaktan öte, “bilgi yaratma” sayesinde lider konumlarını sürdürmektedirler. Bilgiyi yaratmak, varolan bilgiyi yorumlamaktan daha öte bir anlayıştır. Varolan bilgiyi yorumlamak teknik bir boyut iken, bilgiyi yaratmak için hayal gücü, sezgi ve içgüdüden yararlanmak gerekmektedir. Bilgi yaratan işletmede bilgiyi keşfetme ve yenilik yapma görevi belli bir departmana değil, yaşayan bir organizma olarak görülen tüm işletmeye aittir. Yeni bilginin kaynağı ise bireydir. Bilgi yaratan işletmenin temel yaklaşımı, bireysel bilgiyi örgütün tümüne mal edebilecek bir sistem geliştirmektir.
2.Yeni Ekonomi Dijital Bir Ekonomidir.
Yeni ekonomide bilgiler tamamen 1 ve 0’dan oluşan veri formlarında işlenmekte ve her tür bilgi, ses, yazı, görüntü, hareketli obje vs. bilgisayar ağları tarafından iletilmektedir. Dolayısıyla, büyük miktarlarda bilgi son derece hızlı, ucuz ve güvenilir bir şekilde alıcılarına ulaşmaktadır. Seyahatlerde taşınabilir bilgisayarlar aracılığıyla elektronik posta kullanımı ve postayla mesaj yanısıra video dahil her türlü bilginin iletilebilmesi dijital ekonominin çarpıcı bir örneğidir.
3.Yeni Ekonomide Sanallaşma Önemli Rol Oynamaktadır
Bilginin analogdan dijitale dönüşmesi, fiziki varlıkların sanal hale gelmesine imkan vermektedir. Sanal, ingilizce “virtual” kelimesinin karşılığı olarak bir şeyin gerçeğe çok yakın olması ya da bir şeyin fiilen olması anlamını taşımaktadır. Bir şeyin sanal olabilmesi için başka bir şeyin gücünü ve yeteneğini içermesi gerekmektedir. 1950’lerin sonunda bilim adamları sanal bilgisayar adını verdikleri, birkaç kişinin aynı anda kullanabildiği ancak, kullanıcıların bilgisayarı tek başlarına kullandıkları izlenimini verecek şekilde hızlı makineler geliştirmişlerdir. Bu sırada, sanal terimine, etkileşim ve adapte olabilme anlamları da eklenmiştir. Söz konusu sanallaşma ekonominin metabolizmasını, kurumların türlerini ve aralarındaki ilişkileri, dolayısıyla ekonomik faaliyetin bizzat kendisini değiştirmektedir. Günümüzde bir çok kurumun sanal olanı ortaya çıkmıştır. Mesela, Sanal Piyasa, internette insanların alışveriş yaptığı herhangi bir yer anlamına gelmektedir. Yine, sanal gerçeklik yazılım ve donanımı sayesinde ilaç şirketleri araştırmalarında molekül yapıları ve atomlar arasındaki ilişkileri son derece kolay ve gerçekçi bir şekilde inceleyebilmektedirler.Sanallaşma bir gerçeklik olarak yükselmekle birlikte, bu konuda bir çok pürüzün henüz aşılamamış olduğu ve yakın gelecekte bir takım sorunların da ortaya çıkacağı gözardı edilmemelidir. Sanallaşma ilk olarak büroların ortadan kalkması olarak kendini göstermiştir. Ancak, yapılan araştırmalar, yüz yüze iletişim ile ağ üzerinden iletişimin bir çok açıdan farklılıklar taşıdığını ve sanal ortamlarda iletişim etkinliğinin istenen ölçüde başarılı olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, sanal gerçekliğin bir çok alanda yayılmaya devam edeceği, ancak bunun beraberinde çözüm gerektiren bazı sorunlar bulunduracağı söylenebilir.
4.Yeni ekonomi moleküler bir ekonomidir.
Eski büyük işletme yapıları ayrışmakta ve dinamik birey ve kurumların oluşturduğu ekonomik faaliyet temelli gruplar halinde yeniden teşekkül etmektedir. Örgütün ortadan kalkması, yani kaybolması değil dönüşmesi söz konusudur. Sosyal ve iktisadi hayatın tüm yönlerinde “kitlesel” yerini “moleküler”e bırakmaktadır. Sanayi ekonomisinde temel iktisadi birim işletmeydi. Komuta ve kontrol hiyerarşisinin kökleri tarım toplumundaki kilise ve orduya ait olmakla birlikte sanayi toplumunda genişletilerek sanayi işletmelerinde yaygın uygulama alanları bulmuşlardır. Bu dönemde, üst düzey yöneticilerin birincil görevi işletmenin hacim olarak büyüklüğünü, hasılatını ve kârlarını arttırmaktı. Bilgi çağında işe şartlar önemli ölçüde değişmiştir. Bilginin işletme içinde etkin bir şekilde iletimine ve işletme dışıyla etkileşim halinde olmasına imkan sağlayan teknolojiler örgütlerde yapısal dönüşümlere neden olmaktadır. Yeni ekonominin moleküler bir ekonomi olması, fizikten ödünç alınan “molekülerleşme” kavramının kısaca incelenmesiyle net bir şekilde anlaşılabilir. Fizikte, molekül bir maddeyi oluşturan en temel elemanlardan biridir. Molekül, bir cisim parçalandığında hâlâ aynı kimyasal özelliklerini gösterebilen en küçük parçasıdır. Bir madde içindeki moleküller elektrik gücü sayesinde birbirlerine yapışık halde kalabilmektedirler. Katı maddelerde molekülleri bir arada tutan itme ve çekme gücü dengelidir. Moleküllerin madde içinde bir başka yere hareket etme imkanları yoktur. Sıvılarda ise, moleküller yine aralarında bir çekme gücü olmakla birlikte kolayca hareket etme kabiliyetine sahiptirler. Likit kristal adı verilen organik bileşenler hem katı hem de sıvı madde özelliği taşımaktadırlar. Bu maddelerde moleküller gruplar halinde hareket etmektedirler. Herhangi bir çevre koşulu değiştiğinde moleküllerin tepkisi de değişmektedir.Bu analoji, yeni ekonominin anlaşılmasında yardımcı olabilecektir. Yeni işletmeler de moleküler yapıdadırlar ve birey temeli üzerinde kurulmuşlardır. Bilgi işçisi (molekül insan) kendi başına bir iş birimi olarak faaliyet göstermektedir. Motive olmuş, kendi kendine öğrenebilen girişimci çalışanlar yeni araçlar yardımıyla değer yaratmak üzere bilgi ve yaratıcılıklarını kullanabilecekleri şekilde yetkilendirilmişlerdir. Yine, bu işçilerin oluşturacağı dinamik ekipler likit kristal içindeki hareketli moleküllerin hareketleri gibi serbest ve esnek bir yapıda olacaklardır. Söz konusu ekipler arasındaki ilişkiler ve etkileşim yeni bilişim altyapısı aracılığıyla arttırılabilecektir.
5.Yeni ekonomi bir ağ ekonomisidir.
Yeni ekonomi iletişim ağlarıyla bütünleşen bir ekonomidir. Analog hatlar yerine dijital iletişim ağlarının oluşması ve klasik ana bilgisayar sisteminden web tabanlı sisteme doğru gerçekleşen kayma iş dünyasında önemli dönüşümler neden olmaktadır. İletişim ağlarının band genişliğinin artması veri, metin, ses, görüntü ve video şeklindeki multimedya kaynaklarına kolayca ulaşıma imkan vermekte ve buna bağlı olarak yeni kurumsal yapıların hızla ortaya çıkmasına imkan vermektedir.Yeni teknoloji iletişim ağları küçük ölçekli işletmelere büyük ölçekli işletmelerin sahip olduğu ölçek ekonomileri ve kaynağa ulaşma gibi ana avantajlara sahip olma imkanı sunmaktadır. Öte yandan, büyük ölçekli işletmelerin belli dezavantajları (katı bürokrasi, hiyerarşik yapı, ve değişim güçlüğü küçük işletmelerde bulunmamaktadır. Büyük ölçekli işletmeler ancak küçük akışkan gruplar halinde örgütlenirlerse çeviklik, özerklik ve esneklik kazanabileceklerdir.Bilişim teknolojileri ancak kendisi ile mümkün olan bir çok yeni sektörün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Mesela, internet ve benzeri iletişim ağları üzerinde elektronik ticaret yapabilmek ancak bilişim teknolojisinin mevcudiyetiyle mümkündür. Nitekim, önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde 8 Milyar Dolar civarında gerçekleşeği tahmin edilen elektronik ticaretin yayılması ve belki de gelecekteki ticaretin önemli bir bölümünü oluşturacak olmasının mümkün kılan koşulları bilişim teknolojilerine bağlıdır.21.Yüzyılın bir gereği olarak bütün ülkeler ulusal bilişim altyapılarını oluşturmak zorundadırlar. Tüm işletmeler de kendi içinde bir bilişim altyapısı kurmalıdırlar. Yeni altyapı ekonomik faaliyetler üzerinde elektrik ölçüsünde önemli bir etkide bulunacaktır. Yeni ekonominin bilişim gücü olmaksızın işlemesi imkansızdır. Nitekim, ABD’de teknoloji politikaları oluşturulurken ilk olarak desteklenecek teknoloji alanı bilişim olarak belirlenmiştir. Bu amaçla, federal fonlardan desteklenecek AR-GE programları; daha güçlü bilgisayarlar, daha hızlı bilgisayar ağları, daha sofistike yazılım geliştirme ve ulusal bilişim otobanını gerçekleştirmeyi kapsamaktadır. Böylece, 19.Yüzyılda demiryollarının oluşturduğu toplumsal ve ekonomik etkiye eşdeğer bir etki ülke çapındaki bilişim otobanıyla sağlanmaya çalışılacaktır.
6.Yeni ekonomide aracılar büyük ölçüde ortadan kalkacaktır.
Üretici ve tüketici arasındaki aracılar dijital iletişim ağları sebebiyle ortadan kalkacaktır. Aracı işletmeler, fonksiyonları ve kişiler yeni değerler yaratamazlarsa ortadan kaybolacaklardır. Özel ve kamu sektöründe bir çok kurum tüketicileriyle ağlar aracılığıyla doğrudan temas kuracaklar ve aracılarını büyük ölçüde elimine edeceklerdir. Mesela, oteller, havayolları gibi kurumlar rezervasyonlar için acentalarla iş yapmak yerine doğrudan müşterilerine ulaşacaklardır. Dolayısıyla, aracı kurumlar gelecekte yok olmak istemiyorlarsa yaratıcı yenilikler düşünmek zorundadırlar.Nitekim, Intel şirketi başkanı Andy S.Grove, bir açıklamasında “ İnternet işlerin yapılması ve yürütülmesinde ara noktalarda bulunan bir çok kişiyi bir deniz dalgası gibi silip süpürecek. Ben bu kişilerin yerinde olsam şimdiden yaptığım işi internet kullanarak nasıl yapacağımı düşünmeye başlardım” diyerek yukarıdaki yargıyı teyit etmektedir.
7.Yeni ekonominin hakim sektörü üçlü bir oluşumdur
Sanayi ekonomisinde otomotiv anahtar sektör konumundayken, yeni ekonomide hakim ekonomik sektör diğer tüm sektörlerin refah yaratmasına giden yolu teşkil eden bilgisayar, iletişim ve eğlence sanayilerinin bütünleşmesiyle oluşan yeni medya sektörüdür. Bu bütünleşme tüm sektörlerin temeli haline gelmeye başlamaktadır. Yeni medya tüm sanat etkinliklerini, bilim
SONUÇ
Amerika ve diğer ileri teknoloji devletleri, bilgi silahları kullanan, bilgi toplumu olma yolunda ilerlemekteler. Gazete ve televizyonlarda, bilgi silahları ve teknoloji silahları birbirine karıştırılmaktadır. Başta Amerika olmak üzere, tüm ileri teknoloji devletleri, bilgi savaşının ağır tehdidi altında. Günümüzde en çok onlar, elektronik iletişim ve bilgi alışverişi teknolojilerini kullanmakta. Ayrıca tüm verilerini dijital ortamda saklamakta. Bir saldırgan, bu bilgilere fazla bir maddi güce ya da ekipmana ihtiyaç duymadan ulaşabilir. Bilgisayar sistemleri aşağıdaki nedenlerden dolayı çok hassas bir durumdadır:
İleri teknoloji ekipmanları dünyanın her yerinde kolaylıkla bulunmaktadır (hem dost hem de düşmanlar için).
Bilgi Savaşı tehlikesi bilinci, yönetici sınıfında çok yerleşmiş değildir.
Pek çok bilgisayar sistemi, davetsiz misafirlere karşı çok yetersiz korunmaktadır.
Saldırganlar çok gelişmiş araçlar kullanarak, istedikleri bilgiye ulaşmaktadırlar.
İnternet saldırıları, fiziksel olarak dünyanın öbür ucunda bulunan bir noktadan rahatlıkla yapılabilir.
Bir sistemi tamamıyla güvenli yapmak mümkün değildir.
Tüzel Bilgi Savaşı, günümüzde sürekli yapılmaktadır. Sadece olayların çok küçük bir kısmı fark edilmekte ya da bilinmektedir. Çoğu olay hiç fark edilmemektedir. Pek çok olay, olumsuz tepkilerden korkulduğu için gizli tutulmaktadır.


Siber Terör Nedir?
Siber Terörün Tarihçesi
Hacker'lar
Cracker'ler
Türkiye'de Yaşanan Hack Olayları
Siber Terör Silahları
Korunma Yolları
Terminoloji
Bilgi Savaşları



Bütün Hakları
sel araştırmaları, eğitimi ve işletmeleri dönüştürmektedir. İnsanların iş yapma, çalışma, eğlenme, yaşama ve düşünme yöntemleri değişmekte, en önemlisi bu yeni sektör tüketim ve üretim faaliyetlerine ilişkin değerler üzerinde büyük bir etki yapmaktadır.
8.Yeni ekonomi yenilik temelli bir ekonomidir.
Yeni ekonominin ilkesi “kendi ürününün modasını kendin geçir” olacaktır. Eğer yeni ve başarılı bir ürün geliştirilmiş ve piyasaya sürülmüşse, hedefin bu ürünün daha gelişmişinin ortaya çıkarılması ve ilk ürünün modasının geçirilmesi olması gerekir. Çünkü, eğer bu ürünü üretici geliştirmezse, bir başkası, muhtemelen rakipler onu modası geçmiş hale getireceklerdir. Mesela, Microsoft firmasında çalışan teknoloji uzmanlarından birine göre, Microsoft Windows 95’i piyasaya sürmekle gene kendi ürünü olan tüm zamanların en çok satan yazılımı MS-DOS’un modasının geçmesine neden olmuştur. Microsoft’un ürün ve standartlarla rekabet içinde belirlediği ilkelerden biri şudur: “Sürekli yeni ürün geliştir ve periyodik olarak eski ürünleri modası geçmiş hale getir”Yenilik yapma günümüz rekabetinde başarılı olmanın belki de en önemli faktörüdür. Aşağıdaki örnekler bu konuda çarpıcı gerçekler olarak görülmektedir:
1. 1960’ların başında fotoğraf makinası üreticisi Canon, Xerox’un tam bir hakimiyet sağladığı fotokopi makinası piyasasına girdi. 1980’lerin başlarında IBM ve Kodak aynı piyasaya girmek için başarısız bir çaba içindeyken, Canon satış miktarında piyasa lideri olmuştu. 1997 yılı itibariyle de Xerox’un hemen arkasından çok az bir farkla sektör ikincisidir.2. 1972 yılında yarı iletken üreticisi Texas Instruments hesap makinası piyasasına girmişti. O sıralarda piyasa Hewlett-Packard, Casio, Commodore, Sanyo, Toshiba ve Rockwell arasında paylaşılmış durumdaydı. 5 yıl içinde TI pazarda liderliği eline geçirmişti.3. 1982 yılında Gannet Inc. 1700 günlük gazetenin bulunduğu kalabalık bir alana yeni bir günlük gazeteyle girdi. 1993 yılı itibariyle, USA Today yaklaşık 5 milyon okuruyla en çok satan gazetelerden biri olmuştur.Aslında, bu örneklerde görüldüğü şekliyle sanayi liderine yapılan hücumlar büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Başarılı olanlar ise, piyasa paylarını önemli miktarlarda arttırmaktadırlar. Yapılan incelemelerde bu işletmelerin başarılarının ardında sanayi kolunda geçerli olan kuralı değiştirmiş olmaları görülmektedir. Başarılı hücumların en temel faktörü ise stratejik yeniliktir. Yine, aynı araştırmalara göre oturmuş bir sektörde lider yapılan hücumun başarılı olmasında radikal teknolojik yeniliğin rolü sanılandan daha düşüktür. Yenilik yapmanın sağladığı başarıya verilebilecek örneklerden biri de Hewlett-Packard firmasının kişisel kullanım için lazer ve daha sonra ink-jet yazıcıları geliştirmesidir. 1984 yılında HP ilk LazerJet yazıcısını piyasaya çıkardığında daha önce olmayan yeni bir piyasanın oluşmasına sebep olmuştur. HP daha sonra sürekli olarak daha kullanışlı ve daha ucuz yazıları piyasaya sürmeye devam etmiştir. LazerJet bugün evrensel olarak tanınmış bir standart markadır ve HP’de yenilik faaliyeti kesintisiz devam etmektedir.
9.Yeni ekonomide üretici ve tüketici farkı belirsizleşmektedir
Kitle üretiminin yerini büyük miktarlarda müşteri isteklerine göre üretimin almasıyla birlikte, üreticiler bireysel tüketicilerin zevk ve ihtiyaçlarına uygun özel mal ve hizmetler oluşturmak zorunda kalmışlardır. Yeni ekonomide tüketiciler fiilen üretim sürecine katkıda bulunabilmektedirler. Chrysler, özel müşteri siparişine bağlı olan bir arabayı 16 günde imal edebilmektedir. Yeni bilişim teknolojileri müşterilerin üreticiler ile daha fazla etkileşim içinde olmalarına imkan sağlamaktadır.
10.Yeni ekonomi bir hız ekonomisidir.
Dijital veriler üzerine kurulmuş bir ekonomide, işletme başarısı ve iktisadi faaliyetler açısından hız anahtar bir değişkendir. Ürün hayat çevrimleri süratle kısalmaktadır. 1990 yılında otomobillerin kavramdan üretime dönüşmesi 6 yıl almaktaydı. Şu anda bu süre iki yıl düzeyindedir. Hewlett-Packard’ın Bilgisayar Sistemleri Organizasyon yöneticisi şu anda HP’ın gelirlerinin büyük bölümünün bir yıl önce var olmayan ürünlerden elde edildiğini belirtmektedir. Eski ekonomide bir ürünün belirli bir gelir düzeyine ulaşması onyıllar alabilmekteyken, günümüzde tüketici elektroniği alanında tipik hayat çevrim süresi iki ay kadardır.Bugünün işletmesi çevresel bilişim akımına anında tepki verebilen gerçek zamanlı bir işletmedir. Müşteri siparişleri elektronik yoldan alınmakta ve eş zamanlı olarak işlenmekte ve ilgili fatura ve belgeler elektronik yoldan geri yollanmakta ve veri tabanları sürekli güncellenmektedir. Elektronik veri değişimi (EDI) işletmenin dış çevresiyle eş zamanlı bilgi alışverişinde bulunmasını sağlayan güçlü bir sistemdir. Ancak, günümüzde web tabanlı etkileşimli ortamlar hızla EDI’nin yerini almaktadır. Web teknolojisi yardımıyla işletmenin müşterileri ve yan sanayisi ile eş zamanlı iletişim kurması extranet olarak adlandırılmaktadır. Extranetlerin EDI’ye göre daha kullanıcı dostu ara birimlere sahip olmaları ve daha fazla sorgulama imkanı vermeleri gelecekte kullanımlarının artacağını göstermektedir.
11.Yeni ekonomi küresel bir ekonomidir
İki kutuplu dünyanın ayrışmasından sonra, iktisadi duvarların önemli ölçüde ortadan kalktığı, dinamik, yeni ve değişken küresel bir çevre ortaya çıkmıştır. Bu durum, yeni ekonominin yükselişiyle ilgilidir. Peter Drucker’ın belirttiği gibi “Bilgi sınır tanımaz”. Artık yerel veya uluslararası bilgi diye bir şey bulunmamaktadır. Bilgi anahtar role sahip olduğuna göre, bireysel örgütler ister ulusal, ister bölgesel isterse yerel alanda faaliyet göstersin sadece bir tek dünya ekonomisi bulunmaktadır.
12.Yeni ekonomi sosyal problemleri beraberinde getirmiştir
Yeni bir ekonominin eşiğinde, güç, güvenlik, eşitlik, kalite, iş hayatı kalitesi ve demokratik sürecin geleceği gibi bir takım sorunları beraberinde getiren yeni bir politik ekonominin başladığı da görülmektedir. Çalışma hayatında bilgi işçilerinin gerektiği şekilde yönetilememeleri, veya gereken bilgi, yetenek ya da motivasyona sahip olmayan insanların hayat standartlarındaki azalmalar önemli problemler olarak ortaya çıkacaktır. Hemen her sektörde teknolojinin hızlı bir dönüşüm başlatması bir çok kurumda ciddi dirençlerin gösterilmesine neden olacaktır. Gelişen teknolojilerin diktatör rejimler tarafından kötüye kullanılması ve nükleer teknolojinin teröristlerce elde edilme ihtimali, iletişim ağları ve bilişim teknolojisinin küçük devletlerce yerel savaşlarda kullanılması ve benzeri bir çok sorun yeni ekonomilerde dikkate alınması gereken konulardır.
Sonuç
Yarım asra yakın bir süredir gelişmiş ülkelerde etkili olan yeni bir toplum yapısı günümüzde tüm dünyaya yayılma eğilimindedir. Bilişim ve iletişim teknolojilerinin 1990’lı yıllarda daha önceki döneme nazaran çok daha hızlı bir şekilde ilerlemesi, özellikle iletişim ağlarının küresel bir nitelik kazanarak tüm birey ve grupların coğrafi sınırlar olmaksızın birbirleriyle iletişim kurmasına imkan vermesi daha önce ütopik olarak görülen bir çok olgunun gerçekleşmesinin mümkün olduğunu göstermektedir. Geniş alan ağlarının en popüleri olan internet, yakın gelecekte uluslararası ticaretin odak noktasını oluşturacaktır. İçinde bulunduğumuz günlerde dahi milyarlarca dolar düzeyinde gerçekleşen elektronik ticaret, internetin yaygınlaşması, yerel ve uluslararası kurumların halen devam ettikleri yasal düzenlemeleri gerçekleştirmeleriyle genişleyecek ve küresel ticarette büyük bir dönüşüm yaşanacaktır. Bilgi toplumunda güç bilgiye sahip olan ve kullanabilen bireyler ve etkin gruplarda olacaktır. Sanayi toplumunun üretim kaynakları bilgi toplumunda ikincil duruma düşerek bilginin bir fonksiyonu haline gelecektir. Gelişmiş ülkelerde tüm toplumu dönüştüren bilişim teknolojileri, az gelişmiş ülkelere de bir çok imkanlar sunabilecektir. Ancak, bilişim teknolojilerinin az gelişmiş ülkelerde yanlış odakların elinde olumsuz bir takım sonuçlar doğurması da bir çok düşünür tarafından öngörülmektedir. Ancak, bireylerin geniş iletişim imkanlarından yararlanarak büyük bilgi kaynaklarına kolaylıkla ulaşabilmeleri kapalı toplumların demokratik ve açık bir yapıya kavuşmalarına yardımcı olacaktır

Hiç yorum yok: