Google
 

16 Ekim 2007 Salı

AİLEDE DİSİPLİN ANLAYIŞI VE ANABABA TUTUMLARI

Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmiş ülkelerin çoğunda(Avusturya, Fransa, İtalya, İsveç, İsviçre, Rusya, Japonya, Hollanda, Norveç,...)öğrencilerin okullarda fiziksel cezalara çarptırılmaları yasalarla yasaklanmıştır (Bacon ve Hyman,1976).
Bir dizi olay sonucunda disiplin, sağlık personeli arasında da tartışılan bir konu haline geldi. 1962 yılında Dr.C.Henry Kemple ve arkadaşlarının, Journal of the American Medical Associates’de yayımladıkları “Dayak Yemiş Çocuk Sendromu” adlı çalışmaları günümüzde çocuk tacizi diye anılan toplumumuzun bu kanserli patolojisini araştırmak için bir kapı açmış oldu.
Bazı sosyal bilimciler özellikle “Psikologlar”, sert cezalar veren disiplinin etkisiz olduğunu, aslında bunun çocuklarla gençlere zarar vereceğini savunmaktadırlar. Kısıtlayıcı politikalar, beraberinde öğrenciyi içine alma ve ona hizmet etme çabaları yoksa, daha ciddi disiplin sorunlarına ve şiddete neden olacak ve eğitilmeleri gereken bir yaşta öğrencileri okuldan uzaklaştıracaktır(Cordes,1984).



Çocukların gelişimi ve eğitiminde ailenin rolü ve önemi

AİLEDE DİSİPLİN ANLAYIŞI VE ANABABA TUTUMLARI
.........
Bu koşullarda büyütülen çocuklar bağımlı, özgüven duygularından yoksun ve zayıf bir kişiliklik geliştirebilirler. Kendi başlarına hareket eddemeyebilir ve karar vermekte güçlük çekebilirler. Her adımda anababaya dayanmak ister ya da bir başkasının yönlendiriciliğinegereksinme duyabilirler. Sosyal ilişkileri zayıf olabilir. Arkadaş gruplarına katılamazlar, katılsalarda grubun en pasif bir üyesi olabilirler. Sorumluluk almak istemezler. Kendilerini kanıtlamaları, ortaya koymaları çok güç olabilir. Sorunlarla başa çıkmada zorlanabilir ve güç durumda kaldıklarında nevrotik belirtiler gösterebilirler (Yörükoğlu, 1986)
Ergenlik dönemine giren böyle bir çocuk bocalayabilir. Anababasına bağımlı olmaktan kurtulmak, bağımsızlaşmak isterse de bunu başaramayabilir.
Ruttera göre (1975; Bkz.Ekşi, 1990) anneleri aşırı koruyucu bir tutuma iten nedenler beş grupta toplanabilir :
1. İlk çocuğunun ölmesi, uzun süre çocuklarının olmaması, çok zor bir doğum yada güç bir gebelik döneminden sonra bir çocuğa sahip olma. Ayrıca, çocukların tehlikeli hastalıklar geçirmesi, ameliyat olmaları vb. Kısaca, çocuğun anne gözünde diğer çocuklara göre daha değerli olması ve daha çok korunması için çeşitli nedenlerin olması.
2. Annenin kendi çocukluğunda sevgi ve şefkatten yoksun bir ailede büyümesi, çocukluğunda yoksun olduğu şeyi kendi çocuğuna vermek istemesi ve bu nedenle de aşırı bir tutum içine girmesi.
3. Annenin evlilik yaşamında kocasının çok az yer alması, anneyle baba arasında paylaşılan sosyal yaşamın son derece az olması ve cinsel uyumsuzluğun bulunmasıdır. Bu durumda, annenin kocasıyla olan ilişkileri bir anlamda yer değiştirmektedir. Anne, tüm ilgi ve dikkatini çocuğuna yönelterek, kocasıyla bozuk olan ilişkilerini ödünleme yoluna gidebilmektedir.
4. Anneler, bilinçdışı olarak çocuklarından birine karşı kendi içlerinde olumsuz bir duygu ile çatışabilirler. Böyle bir duyguyu bastırmaya çalışırken aşırı koruyucu bir tutumu benimseyebilirler. Bu davranış, çocuklarını ne kadar sevdiklerini kendilerine kanıtlama isteğinden kaynaklanabilir.
5. Annenin ruhsal yönden dengesiz olması, aşırı koruyucu bir tutum içine girmesine yol açabilir. Örneğin, şizofren bir annenin zihinsel ve ruhsal işlevlerinin bozuk olması ve kuşkuları nedeniyle çocuğuna aşırı düşkün olması gibi (Ekşi, 1990)

Dengesiz ve Kararsız Tutum
Anababanın dengesiz ve kararsız tutumu, anababa arasındaki görüş ayrılığından ileri gelebileceği gibi, anne yada babanın kendi içinde gösterdiği değişken tutumdan da ileri gelebilir (Yavuzer, 1986). Örneğin anababadan biri hoşgörülü ve demokrat bir tutum izlerken, diğeri otoriter ve baskıcı bir tutumu benimseyebilir. Dolayısıyla çocuğun belli bir davranışı, anababadan biri tarafından cezalandırılırken diğeri tarafından normal karşılanabilir, hatta ödüllendirilebilir. Ayrıca, kendi içinde çelişkili bir tutum izleyen anne ya da baba, çocuğun herhangi bir davranışı karşısında, bir gün teşvik edici, ödüllendirici bir tutum takınırken, başka bir gün ise (bu, çok kısa aralıklarla da olabilir) çok kızabilir ve onu cezalandırabilir. Kısaca, anababanın tutarlı ve dengeli bir tutum içinde olmadıkları görülür.
Kararsız ve dengesiz tutum, ister anababa arasındaki görüş farklılıklarından isterse kendi içlerindeki değişken tutumlardan kaynaklansın, çocuk böyle bir durumda nasıl davranacağını bilemez. Davranışlarından hangisinin “uygun” hangisinin “uygun olmayan” davranış kategorisine girdiğini kestiremez. Çünkü bir davranışın hangi kategoride yer alabileceği, davranışın niteliğinden çok anababanın ruhsal durumuna bağlıdır. Bu da, çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Çocukta iç çatışmaların, huzursuzlukların, daha sonra da dengesiz ve tutarsız bir kişiliğin oluşmasına yol açabilir (Yavuzer, 1986). Oktay’a göre (1990), böyle bir ortamda büyüyen çocukların, güçlerinin sınırlarını bilmeleri ve doğru karar vermeleri olanaksızdır.
Anababanın kararsız ve dengesiz tutumu ergenlik yıllarında da sürebilir. Örneğin anababa, ergenin sinemaya, tiyatroya, arkadaşlarıyla birlikte gezilere gitmesini vb. sınırlayabilir. Fakat arasıra da artık büyüdüğünü, sorunlarını kendisinin çözmesi gerektiğini söyler. Bu tür çifte standartlar, gençleri benimsedikleri sosyal rol içinde çatışmaya götürebilir. Bu durum, gencin bocalamasına ve davranışlarında istikrarsızlığa yol açabilir. Ergen, anababa tutumlarının ne olacağını kestiremez duruma gelebilir (Yavuz, 1986).

Güven Verici ve Hoşgörülü(Demokratik) Tutum
Böyle bir ailede ilişkiler, karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü temeline dayanır. Ara sıra çıkan tartışmalar dışında, ailede uzun süren kavga ve anlaşmazlıklara rastlanmaz. Sorunlar konuşarak ve danışarak çözümlenir. Evde gerginlik yerine ılımlı ve sıcak bir ortam vardır. Çocuklara söz hakkı tanınır. Paylaşma ve işbirliği yanında herkesin uyacağı kurallar bellidir. Ancak kurallara uyulması, dayakla, baskıyla, korkutmayla değil, herkesin gönüllü olarak benimsemesiyle sağlanmaya çalışılır.

Hiç yorum yok: