Google
 

13 Kasım 2007 Salı

Atatürk'ün Türk Müziği hakkındaki görüşleri ve yaptığı yenilikler

Ziya Gökalp'in görüşlerine ve programına çok yakındır. Nitekim 1930 yılında Alman gazeteci Emil Ludwig'le yaptığı görüşmede Ludwig'in doğu müziğiyle ilgili görüşlerine şu cümlelerle itiraz etmiştir : -"Bunlar hep Bizans'tan kalma şeylerdir. Bizim hakiki musikimiz Anadolu halkında işitilebilir. "
Atatürk 1930 yılında Alman gazeteci emil Ludwig'e, Montesqieu'nün "Bir milletin musikicilikteki meyline ehemmiyet verilmezse o milleti ilerletmek mümkün olmaz'' sözünü okuduğunu, tasdik ettiğini, bunun için musikimize önem verdiğini söylemiştir. 1 Kasım 1934 tarihinde TBMM'ni açış nutkunda Montesqieu'nün görüşüne yakın şu cümleyi söylemiştir : -"Bir milletin yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir."
8 Ağustos 1928 gecesi Sarayburnu konserinden sonra Atatürk'ün et­kisi büyük olan meşhur nutkunun sebebini de Burhanettin Ökte hatırala­rında İtalyan müziği ve Mısır'ın meşhur şarkıcılarından Müniret'ül Meh­diye Hanım'ın konserinden sonra çok zayıf bir Türk saz heyetinin sahne­ye çıkarak acemice ''sultani yegah" faslnı icrasına bağlıyor. Atatürk, si­nirli bir şekilde konseri terk etmiş, ertesi gün gazetelerde şu nutku ya­yımlanmıştır : "- Bu gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak şarkın en mümtaz iki musiki heyetini dinledim. Bilhassa sahneyi birinci olarak tezyin eden Müniretü'l Mehdiye Hanım sanatkarlığında muvaffak oldu. Fakat benim Türk hissiyatım üzerinde artık bu musiki, bu basit musi­ki Türk'ün çok münkeşif ruh ve hissini tatmine kafi gelmez. Şimdi karşıda medeni dünyanın musikisi de işitildi. Bu ana kadar Şark Musikisi denilen terennümler karşısında cansız gibi görünen halk, derhal harekete ve faali­yete geçti. Hepsi oynuyor ve şen, şatırdırlar. Tabiatın icabatını yapıyorlar. Bu pek tabiidir. Hakikaten Türk, fıtraten şen; şatırdır. Eğer onun bu güzel huyu bir zaman için fark olunmamışsa, kendinin kusuru değildir. Kusurlu hareketlerin acı, felaketli neticeleri Vardır. Bunun fariki olmamak kaba­hatti"
"Bizler alaturka müziğe alışmışız ama yeni nesiller alafranga müziğe çalışmalıdırlar.'' ve Falih Rıfkı Atay'a "Çocuklarımızın ve gelecek nesillerin musikisi garp medeniyetinin musikisidir''
"Biz garbınkini hürmetle dinlediğimiz gibi, bizim musikimiz de bütün dünyada hürmetle dinlenecek bir halde olmalıdır."
-"Güzel sanatların hepsinde, millet gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk Musikisidir. Bir milletin yeni değişikliğinde ölçü musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bu gün dinletmeğe yeltenilen musiki yüz ağartacak olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Milli, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce genel son musiki kai­delerine göre işlemek gerekir. Ancak bu şekilde Türk milli musikisi yükselebilir, cihan şümul musikide yerini alabilir. Kültür işleri Bakanlığı'nın buna değerince önem vermesini, kamunun da bunda ona yardımcı olmasını dilerim. -"Ne yazık ki benim sözlerimi yanlış anladılar. Şu okunan ne güzel bir eser. Ben zevkle dinledim. Sizler de öyle. Ama bir Avrupalıya bu eseri böyle okuyup da bir zevk vermeye imkan var mı? Ben demek istedim ki, bizim seve seve dinlediğimiz Türk bestelerini onlara da dinletmek çaresi bulunsun. Onların tekniği, onların ilmiyle onların sazları, onların orkes­traları ile Çaresi her ne ise. Mesela Ruslar ne yapmışlarsa. Biz de Türk Musikisini milletlerarası bir sanat haline getirelim. Türk'ün nağmelerini kaldırıp atalım da sadece Batı milletlerinin hazırdan musikisini alıp kendi­m ize maledelim. Yalnız onları dinleyelim demedim. Yanlış anladılar sözlerimi, ortalığı öyle bir velveleye verdiler ki, ben de bir daha lafını edemez oldum."

Hiç yorum yok: